Bardağı yere bırak!

Bardağı yere bırak! Bu ara, daha doğrusu son yıllarda çoğalan mutsuzluk hastalığı gün gün korona salgını misali hızla bedenimizi sardığı gibi ruhumuzu da teslim aldı… Böyle zamanlar da neyi, nasıl yazmam gerektiğini bilemem… Zira herkesin bildiğini tekrar tekrar yazmanın kime faydası olur ki? Ancak insanların bu mutsuzluğu, toplum da sanki davranış bozukluğuna neden olmaya başladı. Farkında mısınız? Bireyler, artık hayvanları insanlardan daha fazla önemseme gayreti içinde, Alış veriş merkezleri, özellikle dayanıklı tüketim malları satılan yerler, hınca hınç insan dolu ve sadece “bakıyorlar mı?” Derken, herkesin alış veriş yaptığını görebilirsiniz. Bu ekonomik sıkıntıda bile, bir alış veriş çılgınlığı yaşanıyor ki akıllara ziyan. Aileler mutsuz hal böyle olunca bebeleri de mutsuz, Sokakta insanlar birbirini dövmek için bahaneler arıyor, Daha sosyolog olmadım hala öğrenciyim, ancak insanların yaşadığı davranış bozukluklarını görmek için akademisyen olmaya pek gerek yok gibi… Bütün bunların en önemli nedeni? Bireylerin, yaşamlarıyla ilgili bilinmezlik. Yarın ne olacak? İş, aş bulabilecek miyiz? Ve hatta, yarın hayatta olabilecek miyiz? Yoğun gelecek kaygısı bireyi dar boğaza sokarken, sırtlarına taşıyamayacakları ağırlıkta çöp biriktirmeye devam ediyorlar. Ağırlığının ne olduğu hiç önemli değil, eğer bir yükü uzun süre taşımaya devam ederseniz o sizi her şekilde yorar ve bezdirir. Bazen ağırlığı ne olursa olsun, sizi yoran her yükü bir kenara bırakmak ve taşıyamayacağınız yüklerin altına girmemek için uğraşmak zorundasınız. Bakın bu konuyla ilgili güzel bir anekdotu sizle paylaşmak istiyorum. “Profesör, elinde, içi dolu bir bardak tutarak dersine başladı. “Bu bardağın ağırlığı sizce ne kadardır?” diye sordu. Öğrenciler, ’50gr!’ …. ’100gr!’ …. ’125gr’ cevabını verdiler. “Bardağı tartmadıkça gerçekten ben de bilemem” dedi profesör ve devam etti:“ Ama benim sorum şu: Bu bardağı böyle birkaç dakikalığına tutsaydım ne olurdu?” - Hiçbir şey - Tamam, peki 1 saat boyunca tutsaydım ne olurdu? - Kolunuz ağrımaya başlardı. - Haklısın; peki ya 1 gün boyunca tutsam ne olur? - Kolunuz iyice ağrır, adaleniz spazm yapar, belki de çözüm bulmak için hastaneye gitmek zorunda kalırsınız. Sorularına cevap alan profesör, can alıcı noktaya temas etti: - Peki, tüm bu sorunlar olurken bardağın ağırlığında bir değişme ortaya çıktı mı? Öğrenciler bir ağızdan cevapladılar: “Hayır.” - Peki, o takdirde, zaman içinde kolun ağrımasına ve kas spazmına yol açan olay neydi? Profesör ikinci bir soru daha sordu: - Acıdan ve ağrıdan kurtulmak için ne yapmam gerekir bu durumda? - Bardağı bırakırsanız, rahatlarsınız. Profesör beklediği cevabı almıştı. Öğrencilerini kutladı ve bütün bu soruları sormasına sebep olan açıklamayı yaptı: “Hayatın problemleri de böyle bir şeydir. Onları kafanda birkaç dakika tutarsan, bir sorun yaratmaz. Uzun bir süre düşünürsen, başın ağrımaya başlar. Ama hiç aklından çıkarmazsan, artık başka bir şey düşünemez hale gelirsin; bu seni bitirir. Elbette hayatınızdaki sorunları düşüneceksiniz; halletmeye çalışacaksınız. Ama en önemlisi, onları, her günün sonunda, uyumadan önce yere bırakmaktır. Bu şekilde strese girmez ve sabah taze bir beyinle uyanırsınız. Taze bir güne, yeni sorunlarla mücadele azmini kazanarak başlamış olursunuz. Bu yüzden arkadaşlarınıza vereceğiniz en önemli tavsiye, ‘Bardağı yere bırak!’ Olmalıdır.” Evet, eğer gerektiğin de bardağı yere bırakmaz, çöpümüzü torbamıza biriktirmeye devam edersek, toplum olarak yakalandığımız bu, mutsuzluk salgınından kurtulamayacağımız gibi göstermiş olduğumuz davranış bozukluklarından dolayı daha çok çamura batmaya devam edeceğiz. Lütfen! Hayat zor, kolay hiçbir şey yok, ancak özellikle evlat yetiştirmeye çalışıyorsak, yüklerimizi bir kenara bırakmayı öğrenmeliyiz. Şimdilik her zaman olduğu gibi hoşça kalın, akıl ve beden sağlığınızı korumaya çalışın! Seray LEVENT ÖZGECAN ÇOCUK YUVASI ve KULÜBÜ 1505647430754_IMG_1894.JPG ‪0322.4582496-4583053‬ http://www.ozgecancocuk.com http://www.facebook.com/ozgecancocuk

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Dünün Ardından…

Kayıp Nesil...

Neden Küpe Takarlar?