Kayıtlar

Ekim, 2023 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

İlla Cumhuriyet!

Artık yazı yazarken zorlanmaya başladım. Zira çocuk gelişimi olmak üzere, gerçekleri bütün ülke bilim insanları, tarihçiler top yekun, yazsa, söylese, kulağını kapamış ahmaklığı yüzünden, kör, sağır, dilsiz olmuş bir nesilin, yönünü aydınlığa yöneltmek gerçekten de çok zormuş. O yüzdendir ki Mustafa Kemal Atatürk’ün yaptığı devrimleri, yeniden bir ulusu oluşturmasını, her zaman olduğu gibi, ilahi bir güç olarak görmeye devam edeceğim… Yazık ki yanlış coğrafyaya ve yanlış topluma, canını feda etmiş… Cumhuriyetin 100. Yılını kutlamak her kula nasip olmayacak, ancak biz hala kutlamalar adına tartışmaya devam ediyor ve bizi bataklıktan çıkartan önderimizi yargılamayı sürdürüyoruz. İnanıyorum ki hiçbir ulus kendini kurtaran, ulus yapan, kurucu lideri için, 100 yıl geçse de kötü konuşmaz, onun yaptıklarını acımasız bir şekilde eleştirmez. Bu vatanı, bize emanet etmek için başına gelmeyen felaket kalmadı, daha 57 yaşındayken göçüp gitti bu dünyadan. Babası

Devrimci….

Bu aralar bu devrimci, yoldaş kelimelerine hepten gıcık olmaya başladım… Yahu… Devrimci olmak bu kadar basit mi? Yoldaşlık kelimesini de bir ideolojiye bağlamanın manası nedir? Vallahi elimizi kolumuzu ne yapacağımızı, iki kelam ederken acaba bu kelimeyi şunlar mı, bunlar mı kullanıyor? Diye düşünmekten, nasıl davranacağımızı bilemez olduk. Aslında toplumda bizim gibi kendi halinde yaşayan ve eğriyi doğruyu ayırt edebilen insanların yaşam alanları nerdeyse bir kutu göz evin içine hapis olmuş durumda… İlla bizleri bir şey yapmak zorunda değilsiniz ve siz de illa bir şey olmak zorunda değilsiniz hele de kelime anlamı çok ağır sorumluluk isteyen cümleleri hiç kullanmak zorunda değilken “oldu, yaptım” deyince de işin öyle olmadığını bilemek zorundasınız. Devrimci, devrim bunları kendinize yüklemeniz için toplum için ne yaptığınızı sorgulamanız gerekiyor yoksa biri çıkar benim gibi “şaka mısınız siz?” der. Şimdi gelelim bu kelamların tarihi geçmişine… "

Dietrich Bonhoeffer

“Aptallığın ya da ahmaklığın teorisi” 1. Almanya ikinci dünya savaşı sürecinde tarihinin en karanlık döneminden geçiyordu. Masum insanların dükkânları taşlanıyor, kadınlar ve çocuklar zalimce sokak ortasında aşağılanıyordu vb. Genç bir teolog “Dietrich BONHOEFFER” bu zalimliğe itiraz etti... 2. Bu sebeple hapse atıldı. Hapisteyken bu konu üzerine uzun uzun düşündü. Sayısız filozof, şair, fikir adamı ve bilim adamı çıkaran bu kültür nasıl olur da “organize kötülüğün, zalimliğin, korkaklığın, cehaletin ve suçun merkezi” haline gelmişti.?! 3. Bonhoeffer sorunun kökeninde kötülük değil aptallık yatıyor dedi. Hapisteyken yazdığı mektuplarda Aptallığın yarattığı kötülüğün diğer tüm kötülüklerden daha tehlikeli olduğunun farkına vardı. Kötülüğü protesto edebilirdiniz, karşı argümanlarla kötülükle mücadele etmeniz mümkündü... 4. Ama söz konusu APTALLIK ise.?! “Organize olmuş ahmaklar sürüsüne karşı” yapabileceğiniz hiçbir şey yoktu. Ne protestolar ne zorlama onlara etki etmiyordu..

Evli ve Çocuklu…

İnsan denen canlı, doğası gereği bedensel ve ruhsal olarak yalnız yaşayamama üzerine kodlanmıştır. Bizler sosyal varlıklar olduğumuz kadar, duygularımızla yaşamı tutan varlıklarız. Hepimiz sevmek, sevilmek, değer görmek isteriz. Sosyal kurumun en küçük parçası olan aile de bizim bu yönümüzü besler, büyütür, geliştirir. Nihayetinde evli ve çocuklu/suz oluveririz. Evlilik beklentisi, mutlaka ki toplumdan topluma değişim gösterir. Türk toplumunda gençler neden evlenir? Öncelik, elbette beğenmek, beğenilmek… Zira dış motivasyonun etkisi hayatımızda önemli bir faktör oluşturur. Daha sonra sağlıklı ve süreli cinselliktir, zira hormonların tavan yaptığı dönemdir evlilik yaşı. Kız çocuklarında ki en önemli faktör ise evden ve çevreden kurtulup kendi egemenliğini kurma isteği. Çünkü evde her davranışı kontrol altındadır, gezmek, dolaşmak, anlamsız saatler de yatıp dinlenmek, istediğini yiyip içmek, istediğinde yemek yapmak ya da yapmamak… Onların arzu ettiği b