Kayıtlar

Eylül, 2021 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Roller karıştı mı, ne?

Roller karıştı mı, ne? Karl Marx (‪1818-1883‬) “filozofların şimdiye kadar dünyayı sadece anlamaya çalıştıklarını oysa önemli olanın dünyayı anlamaktan ziyade onu değiştirmek olduğunu” öne sürmüştür. Bununla birlikte filozofların hayata bakışı, yaşanmışlıkları felsefi düşüncelerini değiştirmiş, toplumun olgulara farklı bakmalarını sağlamıştır. O yüzdendir ki, felsefede tek doğru hiçbir zaman olmamıştır. Ki sosyal bilimin aslında genelinde tek doğru hiçbir zaman olamaz. İnsan yetiştirmenin tek doğrusu olmadığı gibi… Bizler, belirli kuramlar ve bilimsel çalışmalar olsa da çocuklarımızı toplumun temel normlarına göre yetiştirir, onlarda ki davranış değişimlerini bu yönde inceleriz. İnsan ruhu oynaktır… Ruhsal durumunuz sizin toplumdaki davranışınızı da net bir şekilde belirler. O yüzden hiçbir ebeveyn ya da eğitimci “ben ideali yakaladım ve iyi, olması gereken insanlar yetiştirdim” diyemez. Çünkü normallik kime göre, neye göredir? Şuan

Bizden bir halt olmaz...

Okullar açıldı, AVM’ler açıldı, Lokantalar, barlar, pavyonlar açıldı, Açılmalımıydı….Evet açılmalıydı… Eğer fakir bir milletiniz ve maddi olarak güçsüz, akılsız bir devletiniz varsa açlık ve hastalık arasındaki tercihiniz, elbette hastalık olur. Oğlumun düğün hazırlığı için bu aralar AVM ve çarşı alış verişi için ilk defa korunaklı alanımdan çıkmak zorunda kaldım. Hafta sonu gördüğüm manzara gerçekten beni ürküttü, hoş sürekli işi dışarıda olan insanlar zaten her gün bu manzaralarla karşılaşıyordur. İnsanlar tatillerini bitirdi, salgını şimdi de bulunduğu çevreye yaymak için ellerinden ne geliyorsa yapıyorlar ve tedbire gelince bunun tek özeti “saldım çayıra mevlam kayıra” durumu… Ve okullar… Evet, hep pisti okullar, Evet, sürekli eğitimle, fiziki şartlarla ilgili sıkıntılar yaşardık, Ancak bu kadarına, sadece pes demekten başka aklıma hiç bir şey gelmiyor… Tam iki yıldır süren büyük bir mücadele, çöp oldu… İki yıldır çocukları ve kendimizi korumak için elimiz

Arafta Kalmak...

Arafta Kalmak… Bizim hangi derdimiz normal ki şimdide aşı vuruksak mı, vurulmasak mı? Mevzusu… Yapılan açıklamalardan doğan, kafa karışıklığı… Ölüm oranlarının gün, güne artışı… Hiç mi, gün yüzü görmeyeceğiz biz? Sanal medyada Uğur Şahin’in “aşı olmadık” tarzında ki bir açıklama paylaşımına denk geldim. Gerçekten olay böylemiydi? Merak ettim. Evet, Uğur Şahin bir açıklama yapmış bu konuda, beyanı aynen şöyle “Çalıştığımız ülkenin kanunları ve şirketlerin düzenlemeleri gereği, ürettiğimiz aşıyı kendimize yapmamıza bu zamana kadar izin verilmedi. Aşının öncelik listesinin dışına çıkmasına kesinlikle müsaade edilmiyor” Gerekçe çok basit, yeni çıkmış ve geçerliliği kanıtlanmamış bir ürünü, bu işte görevli personelin kendine uygulaması çok doğru değil. Bence haklı bir durum zira eğer faydası zararından çoksa bunu üreten bilim insanlarına gelecek zarar, aslında bilime gelecek zarar değil midir? Ve bu durumda 1,5 yıl sonra Uğur Şahin ve Özlem Türeci aşısını v

Kara Tarih...

Kara Tarih… 12 Eylül 1980 saat sabaha karşı 04:00. TRT Radyo spikeri Mesut Mertcan, darbenin bildirisini TRT Radyosu’ndan okumaya başladı. İlk bildiride, "Girişilen harekâtın amacı; ülke bütünlüğünü korumak, millî birlik ve beraberliği sağlamak, muhtemel bir iç savaşı ve kardeş kavgasını önlemek, devlet otoritesini ve varlığını yeniden tesis etmek ve demokratik düzenin işlemesine mâni olan sebepleri ortadan kaldırmaktır." ifadeleri yer aldı. 50 kişi idam edildi… Türkiye’nin siyasal, toplumsal ve ekonomik hayatını yeniden dizayn etmeye yönelen darbe yönetimi, sert uygulamalarla iz bırakacak sancılara neden oldu. 1 milyon 683 bin kişi fişlendi. 210 bin davada 230 bin kişi yargılandı. 7 bin kişi için idam cezası istendi. 517 kişiye idam cezası verildi. İdam cezası verilenlerden 50’si asıldı. Bunlardan 26’sının suçu siyasiydi. 171 kişi işkence sonucu hayatını kaybetti. 300 kişi kuşkulu bir şekilde öldü. Cezaevlerinde toplam 299 kişi yaşamını yitirdi.

Ve…Açıldı

Ve…Açıldı! Evet, neredeyse iki yıldır aç-kapa yaşanan eğitim-öğretim kurumları nihayetinde açıldı. Acımasız bir salgınla boğuşuyoruz doğrudur… Başımıza ne gelecek hiç bilmiyoruz doğrudur… Öğretmenler tedirgin, okullar yeterli önlemler aldı mı? Bilmiyoruz doğrudur… Bırakın ekonominin alt üst olmasını, geleceğimiz alt-üst oldu, bunun telafisi de herkesin bildiği üzere çok zor. O yüzden okulların, eğitim kurumlarının açılması şarttı, zira zaten yeterli eğitimleri alamayan bir nesil, embesil, asosyal, davranış bozukluğu, özgüveni yerlerde olarak kat kat sorun yumağı halinde büyüyüp gidecekti. Okullar eğitim kurumu olmaktan çok, bireyin sosyalleşmesi, kişiliğini kazanması, insani değerlerin öğretilmesi için çok önemli yerlerdir ki bunu hepimiz biliyoruz. Salgın durumuna gelince, salgını bu kadar dert edip, dövünenlerin acaba kaç tanesi yaz tatili için gezmelere gitmedi? Tatil köyleri, mesire alanları, yazlıklarınız, yaylalıklarınız çok mu, güve

Biraz da aşk...

Biraz da aşk… Aylardır ve hatta yıllardır hep soğuk, buz gibi konuların ve hayatın içinde boğuşup duruyoruz. Zaten salgından önce de ülke şartlarından dolayı girmiş olduğumuz mutsuzluk sarmalının üzerine bir de korono laneti de gelince hepimiz şahdık şahpaz olduk. Ben de olmak üzere, artık çiçeğin güzelliğini, doğanın kokusunu, gülen bir yüzün aslında ne kadar önemli olduğunu fark edemez, duygularımızı hepten çöp tenekesinin en dibine saklar olduk Eskiden azıcık bile barındırdığımız sevgi, aşk gibi duygu kırıntılarının artık yerini kaygı, üzüntü, acı aldı. Nihayetinde karnın aç, cüzdanın boş, kalbin kırıkken, nasıl duygularımızla uğraşabilirdik ki? Ancak biz insanız… İnsan doğası gereği duygularıyla yaşar ve bu duyguları yok etmek demek, kendi benliğimizin de yok olması demek değil midir? Bugün içimizi ıstan sıcacık aşklardan, sevdalardan bahsetmek istiyorum. Hepimiz yıllar içinde mutlaka, karnımızı ağrıtan, kalbimizi sıkıştıran, elimizin ayağımızın