Kayıtlar

Nisan, 2021 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Derler Ki!

Derler ki! “Kartal, kuş türleri içinde en uzun yaşayanıdır. 70 yıla kadar yaşayan kartallar vardır. Ancak bu yaşa ulaşmak için, 40 yaşlarındayken çok ciddi ve zor bir kararı vermek zorundadır. Kartalın yaşı 40’a dayandığında pençeleri sertleşir, esnekliğini yitirir ve bu nedenle de beslenmesini sağladığı avlarını kavrayıp tutamaz duruma gelir. Gagası uzunlaşır ve göğsüne doğru kıvrılır. Tüyleri kartlaşır, kalınlaşır ve kanatlarına takılmaya başlar. Artık kartalın uçması iyice zorlaşmıştır. Dolayısıyla kartalın burada iki seçimden birisini yapması gerekir. Ya ölümü seçecektir ya da yeniden doğuşun acılı ve zorlu sürecini göğüsleyecektir. Bu yeniden doğuş süreci 150 gün kadar sürecektir. Bu yönde karar verirse kartal bir dağın tepesine uçar ve orada bir kaya duvarda, artık uçmasına gerek olmayan bir yerde yuvasında kalır. Bu uygun yeri bulduktan sonra kartal gagasını sert bir şekilde kayaya vurmaya başlar. En sonunda kartalın gagası yerinden sökülür ve düşer. Kartal bir süre

Unutursan, Unutulursun…

Unutursan, Unutulursun… Milli bayramlar da üst düzeyin “törenlere katılmadığı” yıllardır gündemden inmez. Ancak, adını bu yaşımda yeni duyduğum bana özel olmayan, lakin yönetenlere özel olan günleri ve hatta haftaları kutlamanın popiler ve hatta 50 yıldır Müslüman olduğumu zanneden beni, şaşkınlıklara uğratan Cuma günlerinin mübarekliğini yaşadığımız zaman diliminin içindeyiz ve bütün bunların karşısında sadece diyeceğim cümle “ unutursan, unutulursun…” oldu. O yüzden sanal kütüphaneden de (tarihte bugün.com) yararlanarak hiç olmazsa bugünün önemini sizlere hatırlatmak istedim… Malum tarihi insanlar yazar ve bizler o yazılanlara şartsız, sorgusuz inanırız. Eğer, şans mıdır, şansızlık mıdır? Bilemediğim günleri yaşadıysanız diliniz döndüğünce tarihe kazımaya çalıştıkları kendi hayallerinin doğrusunu anlatmaya çalışırsınız. Gücünüz ancak buna yeter. İşte bizim tarihimiz zorla yazılmış bir tarih değildir. Onlarca şehir kanı, onlarca yok olmuş hayaller, onlarca kahramanlık destanlar

SAKALLI CELAL...

SAKALLI CELAL... Filozof, düşünür (D. Mart 1886, İstanbul - Ö. 6 Haziran 1962, İstanbul). Asıl adı Celal Yalınız. Bu, hayat hikâyesini sizle paylaşmamın nedeni. 23 Nisan Ulusal Egemenlik Ve Çocuk Bayram’ının ve diğer ulusal bayramların, sadece bir bayram olmadığını aslında bir ulusun aydınlarının nasıl mücadelelerle bir milleti ulus yapmaya çalıştığını, değerlerimizin nasıl yok olup gittiğini ve her dönem de vatanımızı karanlığa sürükleyen bağnaz zihniyetlerin var olduğunu bir kez daha hatırlatmak istedim. Deniz Bakanı bir paşanın oğlu olarak İstanbul'da dünyaya gelir. Yaşıtları oyuncaklarla oynarken o kendi kendine harfleri öğrenerek ev halkını şaşkına çevirir. İlkokul çağında konaktaki odasından çıkmaz, durmadan deniz lisesine giden ağabeylerinin kitaplarını okur. Babasının “henüz yaşın küçük” demesine rağmen, Fransızca dersleri alır ve kısa sürede mükemmel Fransızca öğrenir. Dönemin en iyi eğitim veren okuluna, Galatasaray Lisesi’ne, 1896 yılında başlar. Fransızcası çok

Bana Bir Şans Daha Ver!

Bana Bir Şans Daha Ver! Hiç sizden bir şans daha isteyen birine ” evet” dediniz mi? Yoksa öyle katı ve ön yargılısınız ki hayır… “Asla” mı? Diyorsunuz… Bence, her insanın bir şansa daha ihtiyacı var. Tek şans oranının düşük olduğu gerçek ölümdür… Bakın bunda bile şansı düşük yazıyorum, hiç yok demiyorum… Zira, bir kaza ya da hastalık sonrası, varsa şansınız ölmeme olasılığı hep vardır. Yaradan bazen hepimizi yoklar, bir şekilde bize sinyalini yollar veeee “akıllı ol, aklını alırım” der. Elbette ki bunu anlayabiliyorsak… Kendi yaşamımım da çok kez bu ikazları yaşamışımdır. Her isyan ettiğimde Yaradan karşıma öyle olaylar çıkarır ki “hey, sen bir kendine gel!” Dedirtir bana… O yüzden lütfen hayatınız da “ imkânsız, asla” gibi kesin sözcükleri çok kullanmayın ve hatta çıkarın kelime daracığınızdan ve mutlaka kendinize ya da çevrenize bir şans verin. Biliyor musunuz ki biliyorsunuzdur? Yaşamımızda hepimiz türlü türlü hatalar yapmış (ki ben buna hata değil tecrübe ederim ) daha

Bekâret Kemeri

Bekâret Kemeri Bugün sizlerle, ülkenin girdiği darboğazdan, salgından dolayı ölen vatandaşlarımızdan, aşı olsalar dahi patır patır ölen doktorlarımızdan, koltuğa oturan belediye başkanlarının garip değişimlerinden, vatandaşı boğan maddi sıkıntılardan, toplumun artık cinnet geçirme noktasına gelmesinden, salgını bahane ederek tek gelir kaynakları olan gıda sektörünün (daha doğrusu kafe, restoran çalışanları) kısıtlı çalışma dönemine girmesinin altında yatan nedenlerden, çocukların bu salgında psikolojik olarak ne derece etkilenip, çoğunda davranış bozukluklarının meydana geldiğini yazmanın dışında, başka konuda sohbet etmek isterim. Evet, mitoloji ve icatlar… Oldum olası hep Eskiçağı merak ederim. Bilirim ki icatlar ihtiyaçtan doğar. Mesela ilk bulaşık makinesini icat eden Amerikalı makine mühendisi bir hanım. Çok sevdiği yemek takımının bir parçası kırılınca hem üzülmüş hem de kızmış ve ilk bulaşık makinesini icat etmiş gibi gibi… Gerçi hala ilk limon sıkacağını kim

Kime Göre?

Kime Göre? Sosyoloji de etik ve ahlak tanımı ; “Etik sözcüğü köken olarak eski Yunanca bir sözcük olan‘ethos’ sözcüğünden gelir. Ethos’un çoğulu olan ‘ethe’ en eski anlamıyla söylenirse, “canlı bir varlığın ‘mekân’ı ‘hep gittiği, sığındığı yer’ anlamına” gelmektedir. Kökenindeki anlamı bakımından “karakter” veya “huy” demek olan ‘etik’ sözcüğü aslında kişiye bağlı, kişiyle ilgili bir durumu, ona özgü olan bir yanı ifade etmektedir. Böyle dendiği zaman da o kişinin, o insanın huyu, yapısı, etik karakteri söz konusu edilmektedir. Çoğul anlamıyla ethos sözcüğü her ne kadar “bir grubun, bir topluluğun yaşama biçimini” de ifade edebilecek şekilde anlaşılmaya açık ise de, kökeni bakımından etik sözcüğünün asıl anlamı kişiyle ilgilidir ve bugün etik dendiğinde onu tam ve doğru olarak ifade eden anlamı da budur. Etik, bir bilgi dalıdır. Ahlâk ise bizi her yandan kuşatan toplumsal nitelikli bir olgudur. Dış dünyada var olan; çeşitli normlardan, “buyruklar” dan , “yasaklar” dan

Evladınızın ilk eğitimcisi sizsiniz!

Evladınızın İlk Eğimcisi Sizsiniz! Bugün Otizm farkındalık günü ,biz eğitimciler bu duruma çoklu gelişim geriliği deriz.Zira bir çocuğa otizmli demek için öncelikle onaylı uzman yani çocuk psikiyatrisi olunması gerekir ki bununda türlü araştırmaları var..Psikolog dahil kimsenin tanı koyma yetkisi yoktur ve otizm dediğiniz zaman tanıyı koymuş olusunuz. Bu bilgileri neden vererek başladığıma gelince, etrafımızda artık herkes uzman ve bilen. 2 yaşında konuşamayan ya da sadece ses çıkışı yapan çocuklara bile hemen tanı koyabilecek aile hekimlerimiz, çocuk doktorlarımız, çocuk gelişimci olmayıp başka yaş gruplarında uzmanlaşmış öğretmenlerimiz, akrabalarımız, yan komşu Ayşe teyzemiz dahil hepsi hepsi tanı koymaya hazırdır. Çocukların bireysel farklılıklarını, genetik geçişlerini unutur, “bu çocuk yoksa otizmli mi?” Diyerek aileye panik durumu yaşatabilirler, ayrıca çocukların 3 yaşına kadar zamanları vardır. Çocukta anlamlı hiçbir ses çıkışı yoksa ve siz yeterince ilgilenmeni