Kayıtlar

Mayıs, 2023 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Erdemli olmak…

Erdemli olmak… Biz eğitimciler ve filozoflar yüzyıllardır toplumun nasıl barış içinde, eşit şartlarda yaşayabileceği ve “mutluluk nedir?” “mutlu olmanın şartları nedir?” gibi… Sorulara cevaplar arayarak ömürler geçirdik, geçirmeye de devam edeceğiz gibi görünüyor. Aslında “ne”lerin hiçbir zaman kesin bir tanımı bence yapılamaz. Neden mi? Kişiye göre değişken bir duygudur bütün bunların hepsi… Kimi, sefaletin içinde insan dışı yaşam sürse de mutludur… Kimi için, bir bardağı kaldırıp başka bir yere koyması bile onun başarısıdır… Kimi de liderinin onu aşağılamasına, sırtından kazandığı dünyalıkları elde etmesine, hiç gocunmaz, zira lideri onu adam yerine koyup, kendi dünyasında istediği ancak erişemediği bir topluma başkaldırmıştır… Yani, bu durumdan hoşnut ve mutludur… Anlayacağınız kime göre mutlusun? Ahlak dediğimiz kavram… Bu kavram, hepimiz biliyoruz ki toplumlara göre değişkenlik gösterir. Türk toplumunda; sübyancılık, oğlancılık, bademleme, ense

Hayat sizin, seçim sizin…

Hayat sizin, seçim sizin… Geçen gün sanal paylaşımların birinde daha öncede bildiğim bir sosyal deney yazısı gözüme ilişti. Bu yazıyı kimin yazdığını bilmiyorum,her kim ise tekrar araştırmayı gündeme getirdiği için teşekkür ederim. Deney şöyle; “Soğuk bir Ocak sabahı, bir adam Washington DC’de bir metro istasyonunda, kemanla 45 dakika boyunca 6 Bach eseri çalar. Bu süre içinde, çoğu işe yetişme telaşındaki yaklaşık bin kişi kemancının önünden geçip, gider… Kemancı çalmaya başladıktan ancak 3 dakika kadar sonra, ilk kez orta yaşlı bir adam kemancıyı fark edip, yavaşlar ve birkaç saniye sonra da gitmek zorunda olduğu yere yetişmek üzere yine hızla yoluna devam eder. Kemancı ilk 1 dolar bahşişini bundan bir dakika kadar sonra alır. Bir kadın yürümesine ara vermeksizin parayı kemancının önüne koyduğu kaba atarak, hızla geçer, gider. Birkaç dakika sonra, bir başka adam duraklayıp, eğilerek dinlemeye başlar ancak saatine göz attığında işe geç kalmamak için acele ettiğini b

Öğrenilmiş Çaresizlik

Öğrenilmiş Çaresizlik Bir seçim yaşadık. Halk kendi iradesiyle yöneticilerini seçti ya da seçmeye yönlendirildi. Muhalifler bu sonuca oldukça şaşırdı ve hatta halkın “cellâdına âşık” olduğu gibi yorumlar yapılırken, deprem bölgelerinde yaşanan korkunç deneyim sonucunda dahi bütün olumsuzluklara rağmen oyların iktidar partisine gitmesine öfkelendi. Peki, beklenmeyen bu sonucun altındaki psikoloji sizce nedir? Biliyorum ki toplum bilimciler bu konuya kafa yormuşlardır. Neden? Neden, mutsuz, yaşam kalitesi düşük, sosyo-ekonomik dengesizliğin insan hayatını etkilemesine rağmen sonuçlar bu şekilde? Bütün bu yaşananları aslında geçmişten gelen davranışları ve toplumun bu davranışları gösterdiği süreçleri inceleyerek az çok açıklamak belki mümkündür. Türk toplumu aslında varoluşundan bu yana sürekli sınanan bir toplum özelliğine sahip. Toplumda sürekli yaşanan kaoslar, umut ettikleri yöneticilerin hayal kırıklıkları, bitmeyen terör, sonu gelmeyen yoksulluk ve her defas

Floortime Eğitim Modeli

Floortime Eğitim Modeli Bazı sabahlar kuruma biraz geç gittiğimde her gün gördüğüm manzara hep aynı, hoş… kuruma gelen ailelerinde durumu çok farklı değil. Okula giden çocuklar hangi yaşta olursa olsun, anaları arkadan çanta taşırken, evlatlar sanki padişahmış gibi önde sallına sallına okula gidiyor. Bizim öğrencilerde de durum çok farklı değil. Kulüp öğrencileri okul sonrası geldiklerinde, çantaları ana-babaları kapıda teslim ediyor.Her “yapmayın” dediğimde de cevap hazır;”hocam çantası çok ağır” okul çantasının ağırlığını ve sorumluluğunu vermediğiniz çocuğunuz, hayatın içine girdiğinde bu yaşamın ağırlığını nasıl taşıyacak bilemiyorum.Aileler için söylediğimiz bir laf vardır.”iyilik yaptığınız,esirgediğiniz sürece başkasına hiç gerek yok,en büyük kötülüğü siz yapıyorsunuz” boşu boşuna “sana kötülük yapanlar,en sevdiklerindir.” Denmemiş. Yazımın başlığına gelince özellikle yabancı bir terim yazdım. Zira “yerinde, zamanında eğitim, yerde oyun” yazmış olsaydım belki çok dikkatin

Direne Direne…

Direne Direne… Dün 1 Mayıs İşçinin, emekçinin ve baharın bayramıydı. Yazmadım, çizmedim, sadece olayları, insanların ne hissettiklerini görmek istedim. Yaşım itibarıyla o günkü olayları sadece tarih kitaplarında, manşetlerde ve bize anlattıklarıyla bilebiliyorum. Ne yaşandı, neler oldu… Elbette ki bu günler birebir yaşayanlarla aydınlanır. Ancak dünyanın hak ve özgürlük profiline baktığımızda gerçekten direne direne, öle öle bu haklar alınabilmiş. Dışarıdan davulun sesi hoş gelir. Bizim gibi olayları oradan buradan duyanlar için bugünler sadece anma günü ve hatta daha ilerisi bayram gibi kutlanır. Ya… İçinde olup kayıplar verenler, olayları dibine kadar yaşayanlar? Sanal medyada çok sevdiğim bir ağabeyimin paylaşımı bu yazıyı yazmama neden oldu. Annesi, babası ve 1 Mayıs olaylarında kaybettiği kardeşinin parkant üzerinde ki siyah beyaz fotoğrafı… Altında şu yorum vardı.”artık üçü de yok!” İçim acıdı… Âdemoğlu bu dünyada var olmak için ne çok bedel ödemiş v