Erdemli olmak…

Erdemli olmak… Biz eğitimciler ve filozoflar yüzyıllardır toplumun nasıl barış içinde, eşit şartlarda yaşayabileceği ve “mutluluk nedir?” “mutlu olmanın şartları nedir?” gibi… Sorulara cevaplar arayarak ömürler geçirdik, geçirmeye de devam edeceğiz gibi görünüyor. Aslında “ne”lerin hiçbir zaman kesin bir tanımı bence yapılamaz. Neden mi? Kişiye göre değişken bir duygudur bütün bunların hepsi… Kimi, sefaletin içinde insan dışı yaşam sürse de mutludur… Kimi için, bir bardağı kaldırıp başka bir yere koyması bile onun başarısıdır… Kimi de liderinin onu aşağılamasına, sırtından kazandığı dünyalıkları elde etmesine, hiç gocunmaz, zira lideri onu adam yerine koyup, kendi dünyasında istediği ancak erişemediği bir topluma başkaldırmıştır… Yani, bu durumdan hoşnut ve mutludur… Anlayacağınız kime göre mutlusun? Ahlak dediğimiz kavram… Bu kavram, hepimiz biliyoruz ki toplumlara göre değişkenlik gösterir. Türk toplumunda; sübyancılık, oğlancılık, bademleme, enses ilişkiler, sapkın cinsel tercihler, hırsızlık gibi suç teşkil edebilecek bütün davranışlarda ahlaksızlıktır.Elbette ki… Bunun yanında rüşvet, makamın yetkilerini kötüye kullanma gibi bürokratik işlerde sahtecilikler de ahlaksızlıktır. Bundan da anlayacağımız, kanunların yasalarla toplumun düzenini sağlamaya çalışırken, ahlak toplumların kendi yarattığı normları şekillendiren ve yasada olmasa da toplumun kabul etmediği davranışlardır. Bir toplumun etik değerleri de bu şekilde, kimi kanunda da yasak olsa da çoğu toplumlar tarafından şekillenir, olumlu ya da olumsuz diye değerlenir. Son yaşananlarda da toplum ve davranış bilimcileri, Türk toplumunun değişen yapısını anlamak üzere çalışmaları hızlandırdılar bile. “neden insanlar mutsuz olduğunu ifade etmelerine rağmen seçim sonuçları böyle oldu?” “neden insanlar aç, sefalet yaşadığını ifade etmelerine ve bunca acılar yaşamalarına rağmen hiç bir şey değişmedi?” gibi… Soruların cevaplarını arama gayreti içerisindeler. Bir toplum bu şekilde nasıl değişti? Bizler, aç açık bile olsak yiyecek bir lokma ekmek talep etmekten çekinen bireylerdik. Bizler, yolda bulduğumuz üç kuruş parayı gider mesleği dilencilik olan insanlara verirdik. Bizler, saatlerce sıra bekler, tanıdık peşine düşmekten utanır, talepleri bile hak yememek adına reddederdik. Bizlerin hangi görüşten olursa olsun arkadaşları olurdu ve ayrı fikirleri anamıza avratımıza küfür etmeden/ettirmeden tartışırdık. Mesela, seçim sonrası kaybettiğimizde, “koydum mu sana” diyen arkadaşım hiç olmadı. Ben 12 Eylül sonrası doğan nesilim, 70’ler de en azından benim yaşadığım çevrede kutuplaşma diye bir şey söz konusu hiç olmadı. Arkadaşlarımın dini, imanı ya da siyasi görüşü beni hiç ilgilendirmedi. Zira sohbetler şimdi ki gibi yozlaşmış değildi. Biz sanat, edebiyat, felsefe üzerine konuşabilen nesillerdik. Biliyor musunuz? Arkadaşlarımın çoğunun Adana Arabı olduğunu, çocukluk arkadaşımın yıllar sonra aslında Hıristiyan olduğunu, ben bu yüzyılda öğrendim… Peki, benim insanlığımdan ya da onların insanlığından ne değişti? Hiç… Biz bu toplumda neyi kaybettik biliyor musunuz? Erdemi! Erdem, insan türünün en önemli değeridir. Erdemli insan, zaten başka canlıya zarar vermez, onun hakkını korurken asla alanına girmez, Bütün mesele bu, insan olmanın getirdiği erdemi kaybettik… Sonuç itibarıyla ne mi yapmak gerek? Hiçbir değişim/gelişim sancısız olmamıştır.Bu, medeniyete giden yönü yobazlaşmaya çeviren bağnazlaşma adımlarıyla argoritmayı tersine çevirmeye çalışan toplumlar içinde geçerlidir. Eğer bir toplum, geçmişte medeniyeti yaşamışsa demek oluyor ki o toplum yönünü tekrar medeniyete çevirebilir. Artık medeniyetler, uluslar, toprak ve egemenlik kavgalarını topla tüfekle değil, toplumu cehalete sürükleyerek kazanıyorsa, biz de bu tek dişi kalmış canavarın karşısında çocuklarımıza erdemi anlatarak, yaşatarak ve eğiterek tekrar kazanırız. En önemli görev analara ve eğitimcilere düşmektedir. Canım anneler, eğer evladınızın size yaşatılan haksızlıklara uğramamasını istiyorsanız, lütfen… Onları insan olarak yetiştirin. Eğer, kız çocuklarınızın ufacıkken mal gibi görünmesine ve yaşamasına katlanmak istemiyorsanız, bu mücadelede galip çıkmak için her savaşı verin. Aslında gelecek neslin; refah, özgür, kendini ifade edebilecek, korkusuz yetişmesi inanın sizlerin elinizde… Ben biliyorum ki kadın isterse her şeyi başarır. Erdemli insanlar yetiştirebileceğinizin artık farkına varın! Herkes baba oğul hikayesini bilir; “bunda dünya haritası var bunu birleştir ondan sonra gideriz” diyen babaya,oğul 5 dakika içinde dünya haritasını yapıştırıp getirdiğinde arkasındaki insan fotoğrafıyla o dünyanın nasıl birleştiğini ve değiştiğinin hikayesini hepimiz biliyoruz.. İşte… Aslında çok kolay,”bir insan değiştiği zaman bir dünya ” ve “ dünya iyilikle, erdemle birleştiğinde de insan değişir” O halde iyilikle birleşme, insan olmanın erdemlerini tekrar hatırlama zamanı değil mi? Bizden geçti ya evlatlarımız..? Şimdilik her zaman olduğu gibi hoşça kalın, akıl ve beden sağlığınızı korumaya çalışın! Seray LEVENT ÖZGECAN ÇOCUK YUVASI ve KULÜBÜ 1505647430754_IMG_1894.JPG ‪0322.4582496-4583053‬ http://www.ozgecancocuk.com http://www.facebook.com/ozgecancocuk

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Dünün Ardından…

UYANIŞ...

Kayıp Nesil...