Kayıtlar

Mayıs, 2020 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Baby Boomer Kuşağı İsyanda!

Baby Boomer Kuşağı İsyanda! Mutlaka herkes duymuştur matematiksel denklemleri hatırlatan X,Y,Z nesilleriyle birlikte ‘‘Sessiz Kuşak’’ ve ‘‘ Baby Bommer’’ denilen ayrıca 68 Kuşağı olarak bilinen bir kuşak vardır ki biz onlara ‘‘bir de eviniz de kalın’’ dedik. Vay ki vay…. Biraz hatırlatma adına nesilleri toparlarsak; ‘‘Sessiz Kuşak’’ 1927-1945 dönemlerin de doğan hayatları savaşlarla, yoklulukla geçmiş her şeyimizle minnettar olduğumuz Türkiye’deki Cumhuriyet kuşağıdır . Onlar bizim atalarımız, ninelerimiz, dedelerimizdir. Zaten sessizlikleri de ondan ileri gelir. Yoksa öyle sessiz kuşak değildir. Şimdi ki varlığımızı onlara borçluyuz.     Baby Boomer kuşağını sona bırakacağım efsaneler kısaca yazıp geçilmez… X nesli , 1965-1979 arası doğanlara denir. Bu durumda en yaşlısı 48, en genci 34 yaşındadır. X nesli kurallara uyumlu, aidiyet duygusu güçlü, otoriteye saygılı, sadık, çalışkanlığa önem veren bir kuşak olarak tanımlanır. Oldukça sabırlıdırlar. Bence şan

Kendiniz için iyilik yapın!

Kendiniz için iyilik yapın! Evet, ayladır salgının gerginliği ile başka konular düşünmeyi bıraktık. Zaten normalleşme sürecinden sonra psikologlara çok iş düşecek gibi görünüyor… Koronayla uğraşırken çıkan kanunlar, ek vergiler, daha önce halkın kabul etmediği imar planları, siyasetçilerin mahalle kavgaları, gözümüze baka baka ekonominin dibe vurmasından dolayı hasta sayımızın, ölümlerin azaldığı senaryoları, yoksulluk, yokluk, açlık sınırını çoktan geçmemiz, borç batağına   gömülmemiz, insanların gelecek kaygısının tavan yapması ‘’ve şimdi ne olacak’’ endişesiyle aylardır yaşadığımız çaresizlikler… Toplumun ruh hali zaten bozuktu, azıcık sağlam olanlar da dengesini ufak ufak yitirmeye başladı. Hal böyle olunca, uzmanlara yol gözüküyor yapacak bir şey yok… Ancak ben kendimce çok şeyler öğrendim. Her zaman dediğim bir şey vardır. Çalışma sosyal bir davranıştır, bunu bir kez daha gördüm. Ev de oturmak hiç planladığım gibi değilmiş, elbette ki boş oturmanın altın da endi

İkinci dalga çabuklaşsın diye mi, açıyorsunuz?

İkinci dalga çabuklaşsın diye mi, açıyorsunuz? Takriben Aralık ayı gibi bir söylenti ‘‘Çin’de salgın var…’’ Kimi ‘‘oh olsun!’’ dedi, kimi türlü senaryolar üreterek, salgının korona virüsünden ileri geldiğinin açıklamalarını yaptı. Salgın çok uzaktaydı, ‘‘bize gelene kadar oo’’ dedindi ve dönem dönem özellikle Çin de yaşanan salgınlar akla gelerek doğal karşılandı ki doğruluğunu tam bilmem ancak Dünya Sağlık Örgütünün ülkeleri ikaz ettiği de söylendi. Ancak yine kimse dikkate almadı… Takii Mart ayına kadar. Pat bir kararla önce eğitim kurumları kapatıldı ve sonra diğerleri takip etti bu süreci. Ve yine pat diye normalleşme sürecine gidildi. Hala aşının bulunmaması, ölümlerin ve bulaşıcılığının hızla devam etmesine ve hatta çocukların da bu salgından etkilendiği haberleri gelmesine rağmen… Dünya için beklenmedik, hazır olunmayan bir durumdu ve herkes şaşkın ördeğe dönmüştü… Maske takma zorunluluğu, mesafe koruma ve temizlik kuralları derken, önüne gelene yazılan

Başlık Bulamadım…

Başlık Bulamadım… Eski den tanıdığım bir arkadaşım ‘‘yazıların okunmasın da başlık etkilidir’’ öğüdünden bu yana hep dikkat çekebilecek başlıklarla yazımı yazdım ancak kafam öyle karışık ve gündem öyle saçma ki   başlık bulamadım, bu seferlik böyle olsun olur mu? Bugün ne yazacağımı kafam da bir türlü toparlamakta zorlandım. Nedeni başım dertten hiç kurtulmuyor. Galiba ben bahtsız bedevilikten zor kurtulacağım bir de yazarken kimseyi hedef almamaya çalışmak özgürce yazı yazamamak iğrenç bir durum. Taki… Prof.Dr.Nurullah Genç’in bir video paylaşımına kadar.Yaşadığım psikolojik baskıyı yasa gereği izah edemiyorum ancak bunu da bir şekilde yazmam gerek, her ne kadar avukatım ‘‘Allah’ın doğrucu Davut’u, Robin Hood’u sen misin? Sana ne!’’ dese de. Prof.Dr. Nurullah Genç: ‘‘Sultan yolun ortasına büyükçe bir taş koyar. Pencereden seyretmeye başlar. ‘‘Bakim insanlar ne yapacak’’ der. Vezir gelir, taşı görür. Aklına taşı yoldan kaldırmanın sadaka olduğu gelmez bile, taşı

Varken, elini tutamamak, acı bu olsa gerek…

Varken, elini tutamamak, acı bu olsa gerek… ‘’Senin hissettiklerini hissediyorum’’ , ‘‘acılarını paylaşıyorum’’   gibi gibi teselli eden kelimeleri hepimiz yaşamımız da ara ara acılar için de olan eşimize, dostumuza, arkadaşımıza söylemişizdir. Peki, gerçekten karşımızda ki kişinin yaşadığı kederi içleştirip acısını hissettiğimizi söyleyebilir miyiz? Bireyin verdiği tepkilerin altın da mutlaka bir yaşanmışlık öyküsü vardır. Eğer siz o öyküyü hayatınızın içinde yaşamamışsanız asla karşısındaki insanın acısını aynı şekilde hissedemezsiniz sadece ‘‘mış’’ gibi yapabilirsiniz ki bu da çok doğal bir davranıştır. Nasıl, bir film, müzik ya da bir olay her insan da farklı tepkilere neden oluyorsa, acılara vereceğiniz tepkilerin de farklı olması kadar doğal bir davranış olamaz. Babası olan bir insan, babası ölen arkadaşının acısını teskin etmeye çalışabilir, bunu onun gibi hissedip paylaşamaz… Evcil hayvanı olmayan bir insan, evcil hayvanı öldü diye üzüntü yaşayan arkadaş

Konser için ölünmez!

Konser için ölünmez! Uzun zamandır sanal paylaşım sitelerin de ölüm oruçları, bu sebeple ölen insanlar ve Grup Yorum’a destek mesajları gündemde… Çocuktum, gizli gizli Baran, Kızıl Irmak, Ruhi Su ve Ozan Arif’i dinleyerek büyüdüm sonra Zülfü Livaneli, Ahmet Kaya kasetleri… Çünkü   sağdan soldan ziyade, güzel ses, yorum, ahenk ve sözler dikkatinizi çeker. En çok sevdiğim iki şarkı ‘‘Çav Bella’’ ve ‘‘Ölürüm Türkiye’m’’ Anlayacağınız o yaşlar da sadece müzik dinlemek için dinlersiniz. Öyle de olmalıdır, aslın da sanat evrensel olmalıdır. Bu başkaldırı bile olsa ki zaten sanat bir başkaldırıdır... Hapishaneler de, sadece fikirlerini beyan etmiş, örgütlenme ya da ülkenin bağımsızlığına fiili bir davranış göstermemiş insanların alıkonması bana da doğru gelmez… Grup Yorum’u gizli gizli hiç dinledim mi? İşte onu hatırlamıyorum. Gizli gizli dinlememin nedenlerini 12 Eylül darbesi sonucu sanıyordum, malum Aziz Nesin de, Nazım Hikmet de yasaklanmıştı o zamanlar… Doğru ya da yanlış