Kayıtlar

Mart, 2021 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Kıymayın Geçmişimize...

Kıymayın Geçmişimize… Herkese benden selam olsun, ben kim miyim? Yıllardır naçizane sizlerle dertlerimi/dertlerimizi paylaşmaya çalışan ve ne mutludur ki bunca senedir beni aranıza alma inceliğini gösterdiğiniz için hala yazmaya devam eden Eğitim, Gelişim Uzmanı ve hala Sosyoloji 2.Sınıf öğrencisi olarak öğrenmeye devam eden, bir öğretmenim. Hobin ne derseniz işte bu, yazmak! Köşe yazarlığı yanı sıra kendi bloğumda da yazmaya devam ediyorum. Bu sefer kendimi de aşarak Süleyman beyin isteği ile iki internet gazetesine, farklı gün ve konular da yazmaya devam edeceğim gazamız mübarek ola… Umarım sizlere de bire nebze de olsa faydam olur, zira bilgi paylaşıldıkça değer kazanır. Köşem, benim gibi deli doludur. Bir gün bakarsınız kişisel gelişim, eğitim, çocuktan söz ederken bir gün bakarsınız, halk olarak, yaşadığımız sıkıntıları, şehrimizi konu almışımdır. İlkyazı yazmama vesile olan, çocuğunu büyüttüğüm velim Gökhan Atılgan’a her zaman teşekkür etmişimdir ki beni tanıdığı için köşemin

Ergenim, ben bilirim!

ERGENİM, BEN BİLİRİM! Bugün bu yazıyı yine aynı şeyleri yaşadığım ve sonrasında çok iyi yerlere gelebilecek, vatana millete hayırlı olabilecek çocukların, zaman içinde yönünü kaybedip yok olup gitmelerini gördüğüm için yazıyorum. Önce şunu belirtmek isterim ergenlik yaşı son on yıl içinde sekiz yaşa indiği için anaların babaların daha karalı, anlayışlı ve temkinli olması gerekiyor. Zira bu yaşlar onların akademik hayatlarını etkileyen en kritik dönemlerdir. Şimdi mümkün olduğunca anlaşılır bir dille bu dönemleri sizlerle paylaşmak istiyorum. ‘Teenager’ dönemi (10-15 yaş arası) çocuklar ve aileler için çok sıkıntılı bir dönemdir.Bu nedenle biz ebeveynler çocuklarımızı çok iyi gözlemlemeli ve onlara sabırla destek olmaya çalışmalıyız. Çoğu aileler de şu serzenişi duyarız; ‘On bir yaşındaki kızım, son moda şarkıların sözlerini ezbere bilir, ama Türkçe öğretmeninin adını sor hatırlamaz’ ya da ‘Oğlum futbol takımındaki oyuncuları tek tek bilir, derse gelince saf saf yüzüm

Bir yerden tanıdık geldi mi?

Bir yerden tanıdık geldi mi? Bugün ders notlarımdan bir alıntıyla yazıma başlamak istiyorum. Otoriter Rejim nedir? Ki hepimizin bir fikri vardır bu konuda benim kisi naçizane sadece bir hatırlatma. Otoriter Rejim Kavramı Ufak bir zümrenin devlet yönetimini topluma karşın anayasal bir sorumluluğu olmadan elinde tuttuğu siyasal sistemlere otoriter rejimler denir. Siyasal sistemler arasında tarihi en eski sistemdir. Oysa otoriter rejimler tarih boyunca farklı coğrafyalarda ve farklı şekillerde ortaya çıkmışlardır. 20. yüzyıl süresince batılı devletlerin sömürgelerini kaybetmesi sonucunda dünya siyasi sahnesine düzinelerce yeni ülke girmiştir. Dekolonizasyon bir sömürge devletin bağımsızlığını kazanma sürecine verilen addır. Modern otoriter rejimlerde görülen bu çeşitlilik siyaset bilimcilerin dikkatini çekmiştir, konunun öncülerinden Juan Linz (1970) otoriter rejimleri totaliter rejimlerden ayıran özellikleri üç ana noktada toplamıştır. Otoriter rejimlerde Siyasal katılma sınırl

Ölüm...

Ölüm Herkesin üzüntüsünü sevincini kızgınlığını ifade ettiği bir tavrı vardır. Kimi coşkulu sevinir, kimi üzüntüsünden ağıtlar yakar ve kendini parçalar, kimi öfkelendiğin de sağa sola sataşır ve ağzı dolu küfürleri ortaya saçar, Kimi çok konuşurken kimi suskunluğa bürünür… Bugün zamansız yazma ihtiyacı duydum, zira ben öfkelenince ağzı dolu küfür eden, üzülünce yazı yazmayı seven, sevinince de her türlü muzipliği yapmaktan çekinmeyenler grubundanım. Başlığa ölüm yazmamın sebebi, içimde ki ve çoğumuzun içinde ki fırtınayı dile getirmekti. (dün akşamüzeri bu yazıyı yazmaya başlamıştım ancak bitiremedim ve ben tamamlayamadan teyzem sonsuzluğa uçup gitti) Ölümle doğum ikiz kardeş derler. Doğuma alıştık ama bir türlü ölüme alışamadık. Ben ölümden çok korkarım. En büyük korkum bir daha sevdiklerimi görememek, ancak kaçınılmaz sonu da kimse engelleyemiyor. Ne demiş büyük üstat “Ölüm Allah’ın emri, ah, şu ayrılık olmazsa!” Evet, en açısı da bu değil mi?

YALAN!

YALAN! Yalan, aldatmak amacıyla bilerek ve gerçeğe aykırı olarak söylenen sözcüktür. (TDK, 2005: 2114) Yalan, felsefe tarihinde çokça tartışılmış bir konu değildir. Bunun nedeni, yalan söylemenin hemen her filozof tarafından mahkûm edilmesidir. Ne var ki kimi filozoflar yalanın yerine göre kullanılmasıyla yarar sağlayabileceğini düşünürler. (Kulak, 2017: 36) Devlet’in yazarı Platon ise yalanın toplum düzeninin sağlanmasında olumlu bir işlevi olacağından bahsetmektedir. Çeşitli toplumsal faydalar elde etmek maksadıyla bütün topluma söylenen bu yalan çeşidi onun için bir istisnadır. Zira normal şartlar altında “yalandan, tanrılar da insanlar da hep nefret ederler” ve “kimse özünün en üstün, en gerçek yanıyla, en üstün, en gerçek şeyler üzerinde adlanmaya razı olmaz. Özünün bir yalanın kölesi olmasını istemez” (2007, 72: 382a-382b) Yalan söylenmesi suçtur. “Yönetilenin yönetene yalan söylemesi, hastanın hekime, öğrencinin öğretmene yalan söylemesi kadar ya da gemicinin kaptandan gemi

Ortaya Karışık

Ortaya Karışık Bugün aklıma geleni yazmak istiyorum yani belirlediğim bir konu yok… Öncelikle belediyelerin, personel maaşlarını yükseltme yarışını yazmak isterim. Aklıma takıldı. Belediyeler aslın da bir şirket değil mi? Ve kazanamayan, zararda olan bir şirket. Tek gelir kaynakları bizleriz bizde ite kaka vergileri ödemeye çalışıyoruz öyle değil mi? Özellikle muhalif parti belediyelerin devlet teşviklerini zor aldığını da duyuyoruz. Peki, bunca personelin; geliri az, borç içinde olan işletmenin, maaşları nasıl ödenecek? Yoksa belediyeler personel maaşları için mi, görevlerine devam ediyorlar?.Zira Seyhan Belediyesi’nin hala bir icraatını görmüş değiliz. Gencecik insanların, bilmem kaç tane fakülte okuyup da zorla iş bulduğu, bulduğu işte de asgari ücret alırsa şükrettiği, bir ortamda kusura bakmayın ama bütün bu olaylar şımarıklık. Gelelim MEB in inadına… Arkadaş, durmadan diğer ülkeler örnek veriliyor iyi de hepsi bizden beter salgından kırılıyor