Unutursan, Unutulursun…
Unutursan, Unutulursun…
Milli bayramlar da üst düzeyin “törenlere katılmadığı” yıllardır gündemden inmez.
Ancak, adını bu yaşımda yeni duyduğum bana özel olmayan, lakin yönetenlere özel olan günleri ve hatta haftaları kutlamanın popiler ve hatta 50 yıldır Müslüman olduğumu zanneden beni, şaşkınlıklara uğratan Cuma günlerinin mübarekliğini yaşadığımız zaman diliminin içindeyiz ve bütün bunların karşısında sadece diyeceğim cümle “ unutursan, unutulursun…” oldu.
O yüzden sanal kütüphaneden de (tarihte bugün.com) yararlanarak hiç olmazsa bugünün önemini sizlere hatırlatmak istedim…
Malum tarihi insanlar yazar ve bizler o yazılanlara şartsız, sorgusuz inanırız. Eğer, şans mıdır, şansızlık mıdır? Bilemediğim günleri yaşadıysanız diliniz döndüğünce tarihe kazımaya çalıştıkları kendi hayallerinin doğrusunu anlatmaya çalışırsınız. Gücünüz ancak buna yeter.
İşte bizim tarihimiz zorla yazılmış bir tarih değildir. Onlarca şehir kanı, onlarca yok olmuş hayaller, onlarca kahramanlık destanları barındırır içinde. Hepsi de sahicidir, ruhu vardır her birinin, ayrı ayrı elinizle tutar, gözlerinizle görür ve o şehitlikleri gezdiğiniz de kanınızın çekildiğini hisseder gözyaşlarınıza hâkim olamazsınız. Zaten bütün bunların bir tanesini hissedemiyorsanız ya siz Türk değilsiniz ya da size ceddinizi unutturmuşlardır. O yüzden ne unutun ne de unutturun!
Hiçbir millet, hiçbir devlet Türk’ün gördüğü ve hala görmeye devam ettiği zulmü görmemiştir.
Peki,25 Nisan 1915 ne oldu?
“Türkiye'nin olduğu kadar dünyanın da kaderini değiştiren Çanakkale Kara Muharebe’lerinin 106 yıl önce başladığı gün. Toplumsal hafızamızda matemle gururun karıştığı müstesna bir yer tutan Çanakkale muharebeleri, bugünkü Türkiye’nin hem siyasi-coğrafi hem de insani-duygusal koordinatlarını şekillendirdi.
Tam 106 yıl önce 24 Nisan'ı 25'ine bağlayan gece başladı her şey. O gece hava bulutsuzdu; ay vardı. Arıburnu civarından denizi gözleyen Türk askerleri saat 2'de ay ışığında ilerleyen gemi siluetlerini farkettiler. Zaman gelmişti. İtilaf Birlikleri, 18 Mart'taki deniz muharebesinde kendilerine geçit vermeyen Çanakkale Boğazı'nı bu sefer hem karadan hem denizden zorlayacaktı. Çıkarmanın hedefi Kilitbahir Platosu’nu ele geçirmek; beş hafta önce Çanakkale Boğazı’nı koruyan mayınları ve topları etkisiz hale getirerek gemilere İstanbul yolunu açmaktı.
Fakat bu olmadı ve olmayacaktı; zira karşılarında Mustafa Kemal’i ve Türk askerini buldular.
25 Nisan sabahı ilk çıkarma, hava aydınlanmadan Arıburnu sahiline yapıldı. Avustralyalı ve Yeni Zelandalılar, sonradan kendi isimleriyle anılacak Anzak Koyu ve çevresine çıktıklarında, onları Yüzbaşı Faik Efendi'nin komutasındaki 250 kahraman asker karşıladı. Bu bir avuç asker, burada geriden yardım gelmesinin imkânsız olduğunu bilerek, yine de onlara "birkaç saniyecik olsun" kazandırabilmek için kendisini feda etti. Saat 5.45'te hareket emri alan Yarbay Şefik Bey komutasındaki 27. Alay ise iki taburla (2 bin kişi) karaya çıkmış olan 8-10 bin ANZAC askerini karşıladı. Saat 10.30'da, tam güçlerinin tükenmeye, avantajın kaybolmaya yüz tuttuğu anlarda 19. Tümen Komutanı Mustafa Kemal’in Arıburnu’na bizzat getirdiği 57. Alay ateş hattına girdi. Mustafa Kemal durumu son derece iyi okumuş, Conkbayırı hattı güçlü bir şekilde tutulmazsa, düşmanın üstünlüğü ele geçireceğini ve savunmanın yetersiz kalacağını anlamıştı. Bu yüzden Kolordu ve ordu komutanlığından bir emir gelmemesine rağmen, Kocadere batısına doğru 57. Alay’ın tamamıyla birlikte harekete geçeceğini belirtmişti.
Burada verdiği "Size ben taarruz emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum" sözlü emrinin ne kadar haklı olduğunu ilerleyen günler gösterecek; ilk günün sonunda İtilaf askerleri ilerledikleri pek çok yerden geri atılarak sağ yönde Cesaret Tepesi’nden, sol yönde Bombasırtı’nın güneyindeki Boyun noktasına kadar olan bir hattın gerisine sıkıştırılacaktı. Bu sınır Ağustos ayına kadar hemen hiç değişmeyecekti.
O gün Arıburnu’nda Mustafa Kemal ve Mehmet Şefik Beyler, Seddülbahir’de ise Hafız Kadri ve Mahmut Sabri komutasındaki kahramanlar geçidini Muzaffer Albayrak tarih' e yazmıştı.
1. Dünya Savaşı içinde herhangi bir cephe değildi Çanakkale. Osmanlı Devleti'nin 1915'te savaş dışı kalmaması, Avrupa'daki savaşı uzatmış; bir dünya savaşı haline gelmesine sebep olmuştu. İngiliz-Rus bağlantısının kurulamaması dolayısıyla Rusya'ya yardımların ulaştırılamaması, Çarlık yönetimini kendi kaderiyle baş başa bırakmış ve ağırlaşan ekonomik koşullar Sovyet Devrimi'ni hazırlamıştı. Türkiye ise uzun süren bir askerî yenilgiler döneminden sonra, insani bedeli çok ağır olsa da ilk kez Çanakkale'de ayağa kalkmıştı. Millî Mücadele'nin temelini oluşturan ve bugün Türkiye'de yaşayan herkesin bir anlamda varlık sebebi olan da, bu toprakları canları pahasına koruyanlardan miras kalan özgüvendi. Mustafa Kemal de 25 Nisan 1915’te tarih sahnesine çıkmış, daha sonra Anafartalar Muharebeleri’nde Türk ve dünya tarihini sonsuza kadar değiştirmişti.”
Ve adamın biri çıkıyor, nedense 24 Nisan’da ki büyük olasılıkla kuyruk acılarının sızıntısıdır onu böyle konuşturan.
“1915'te yaşananları "soykırım" olarak tanımladı. Biden "Her yıl bugün Osmanlı dönemindeki Ermeni soykırımında ölenleri hatırlıyoruz ve böyle bir zulmün bir daha yaşanmaması için taahhüdümüzü yeniliyoruz" cümlesiyle başladığı açıklamasında iki kez "soykırım" ifadesini kullandı; ayrıca "24 Nisan 1915'te Konstantinopolis'te Ermeni aydınları ve cemaat önderlerinin Osmanlı yetkililerince tutuklanmasıyla başlayarak bir buçuk milyon Ermeni bir imha harekâtı dâhilinde sınır dışı edildi, katledildi ya da ölüme yürütüldü" derken İstanbul'dan "Konstantinapolis" olarak bahsediyor.
İyi de adama sormazlar mı? “Pardon siz kimlerin topraklarını zapt edip, insanları azınlık yaptınız?”
Çin’de, Bulgaristan’da devam eden soykırımı hiç duydunuz mu?
O yüzden bizlere unutturulmaya çalışılan tarihimizi unutmayın ve unutturmayın!
Zira bunca kahraman bizler yatağımız da rahat uyuyalım diye şehit oldular.
Şimdilik her zaman olduğu gibi hoşça kalın, akıl ve beden sağlığınızı korumaya çalışın.
Yorumlar
Yorum Gönder