Kayıtlar

Haziran, 2025 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Güvenli, Bilgili ve Mutlu Çocuklar İçin Birlikteyiz!

Herkese selam olsun… Bir eğitim-öğretim yılını daha tamamladık. Çoğu ailenin pekte mutlu olmadığı tatil döneminin içindeyiz. Eskiden bir şekilde insanların atadan kalan köyü, yaylası olurdu, kadınlar bu derece iş dünyasına karışmadığı için de genellikle ev hanımlığı gibi ulvi bir meslekle uğraşırdı. Hal böyle olunca, iyi hatırlarım mayıs sonu yaylaya taşınır taa eylüle kadar yaylaya giderdik. Bütün kışın durağanlığını mis gibi yaylanın özgürlüğünde giderir, dingin bir halde okullarımıza dönerdik. Şimdiyse ne köy kaldı, ne yayla ve tek kişinin çalışması şurada dursun evin bütün fertlerinin de çalışmasına rağmen, geçinemediğimiz bir zamanın içindeyiz. Öyle olunca da ailelere bu tatiller ciddi bir sorun haline gelmeye başladı. İhtiyaçtan icatlar doğarmış. İlk bu ihtiyacı fark eden devlet, kendi bünyesinde 85-86 yıllarında küçük çocukların çalışan aileleri için anaokulları açmaya başladığında, sadece çalışan ailelerin çocuklarını yerleştirebileceği sayıları kısıtlıda olsa kurumlar açmaya...

Fosseptik Çukuru

Her ne kadar mesleğim gereği, derneklerimi, okulumu, hobimi ve haftalık yazdığım yazıları sanal hesaplarımdan paylaştığım için çok sık internette olduğum izlenimi versem de aslında sanal dünyada çok vakit geçirmem. Zira görevim olan işlere harcadığım zaman yeterince fazla. Mesela TİKTOK hesabım yoktur. Salgın döneminde kulüp öğrencilerim istedi diye, öyle bir hesap açmak zorunda kalmıştım, ancak hesap ne halde haberim bile yok, o dönemde yüklemiş sonra da silmiştim. Ancak yazılarım için sanalda bilgi toplamak benim için çok önemli, zira her hafta konu bulmak, daha doğrusu başıma bir bela açmadan konu bulmak bazen zor. Size şimdi kimin yazdığını bilmediğim güzel bir bilgi paylaşacağım, çok ilgimi çekti, umarım sizler de ilgiyle okursunuz. Yaylalarda, köy yerlerinde altyapı olmadığı için fosseptik çukuru olur. Annem her yaz yaylaya gittiğinde o lağım çukurunu çektirirdi. Belki bu bilgiyi önceden bilseydik, çektirme zahmetine girmez en temiz şekilde bu yöntemi uygulardık. Yaz bitip, y...

Medeniyetler Şehri…

Bugün sizlerle toplumun ya da ailelerin konularını paylaşmak yerine, kısa bir tatil sonrasında izlenimlerimi paylaşmak istiyorum, kim bilir, belki Mardin’e uğramak isteyenlere rehber olur. Öncelikle bayramda asla gitmemeniz gereken bir yer… Esnafın ifadesiyle iki yıldır bu şekilde yoğunluk yaşanıyormuş nedeni de bir dizi çekiminin etkisiymiş ve hatta onların tavsiyesi hafta sonu da gelinmemesi üzerine. Zira insan seli gibi bir hareket varken, bizim tipik davranışımız her şey iki katı pahalı. Ayrıca Mardin Merkez de Süryani şarabı adı altında Ege şaraplarını bol bol görebilirsiniz. Bunu çaycı esnafa sorduğumda “ niye yıllanmış şarapları satsınlar ki kendileri içiyor” diyerek olaya açıklık getirirken, çok güzel bir yolda anlattı… “Eğer gerçek Süryani şarabı içmek istiyorsanız yılbaşı ayinlerine katılın, işte o şarapların hepsi özeldir” Anlayacağınız ilk yılbaşında bir kiliseye uğramak farz oldu. Ayrıca, lütfen, bebelerinizle böyle bir kültür gezisi asla yapmayın, hem bizim gib...

"Paylaşmayı Unutanların Bayramı"

Bir Kurban Bayramı daha geldi. Eskiden bir hafta öncesinden başlayan heyecan, şimdi sadece takvimdeki kırmızı bir güne hapsolmuş gibi. Ne bayramlık telaş var sokakta, ne de çocukların gözünde o eski ışıltı. Kurban Bayramı’nın bir zamanlar olduğu gibi “birlik ve merhamet bayramı” olmaktan yavaş yavaş uzaklaştığını görmek insanın içine dokunuyor. Eskiden kurban kesilince çocuklara anlatılırdı: "Bu sadece et değil, bir semboldür. Paylaşmanın, Allah’a teslimiyetin ve başkasının açlığına derman olmanın sembolü…" Şimdi ne o anlam var, ne de etin ulaştığı kapılar çoğaldı. Lüks sofralarda ziyan edilen etlerin kokusu, yoksul bir evde kaynayan çorbanın kokusunu bastırıyor. Bir zamanlar kurban, evlerin değil kalplerin bayramıydı. Büyükler hayır duası ederdi, çocuklar harçlıkla sevinirdi. Şimdi kimse kapısını çalan çocuğun yüzüne bakmıyor. Kurban hissesi alanlar bile birbirine hesap sorar olmuş: “Kilosu ne kadar geldi, benim payım azdı, seninki büyüktü...” Etin ağırlığı, vicdanın ...