Kayıtlar

Ocak, 2023 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Alfa...

Alfa… Bugün öyle çok laflar yazmak istiyorum ki nasıl bağlarım nasıl yazıya dökerim bilmiyorum. Aslında az çok biliyorum da kibarca nasıl yazarım onu derlemeye çalışıyorum. Gerçi benim gördüklerimi herkes görüyor ancak dile getirmekte zorlanıyor. Neyse… Yallah diyerek başlayalım. Mesela; neden 40 yaşını geçmiş etine dolgun hatunlar kendilerini oldukça çirkin gösteren dar ve mini kıyafetler giyer? Dışarıdan baktığın zaman ördek gibi ya da et yığını gibi göründüklerinin farkında değiller mi? 50’ sinden sonra erkekler neyin peşindeler ki kendilerinden oldukça genç hanımla birlikte olur? Bilmezler mi ki? Yaş itibarıyla fıkır fıkır olan bu hatunların derdi başka. Mevkiniz-makamınız, paranız bir gitsin görelim size kim bakar. Neden insanlar başkasının başarısını küçümser ve kendi minnacık başarısında “dağları ben yarattım” moduna girer? Peki, toplantılarda illa içki servisi yapılmak zorunda mı? Hele, birbirini hiç tanımayan insanların bulunduğu ortamlarda…

İnsan tembel bir hayvan mıdır?

İnsan tembel bir hayvan mıdır? Bu aralar dönem filmlerini fazlaca seyretmeye başladım. Gördüğüm tek şey toplumların hala aynı eksende dönüp durduğu, zira birey değişmediği sürece toplum aynı yerde çakılıp kalıyor. Dünya ne kadar devrimler yaşarsa yaşasın özündeki bencillik ve haz duygu onu kontrol altında alıyor. Bunları düşünürken Troçk’ın “İnsan tembel bir hayvandır” sözü aklıma geldi. Sahi “insan tembel bir hayvan mı?” Hayvanlar az çok biliyoruz ki haz duygusuyla yaşarlar ve sadece çabaları hayatta kalmak, soyunu devam ettirmektir. Bu soy devamını da elbette bile isteye yapmaz, sadece dürtülerine göre hareket ederler. Peki insan? Orta Çağ dönemine baktığınızda cadıların, büyücülerin, erkek egemen zihniyetin ve güçsüzlerin ezildiği, kölelik sistemsizliğinin, sistem olduğunu görebiliriz. Nedeni ise, karşıt fikirleri ya da kontrollerinden çıkacak yeniliği sindirmek, akıllarının ermediğinden öcü gibi korkmak ve anlama, araştırma gibi eylemleri

Abarttık mı, sanki?

Abarttık mı, sanki? “Çocuk” henüz bedensel, ruhsal ve sosyal yönlerden erginliğe ve olgunluğa ulaşmamış bireydir. Çocuk Hakları Sözleşmesi'nde “Çocuğa uygulanabilecek olan kanuna göre daha erken yaşta reşit olma durumu hariç, on sekiz yaşına kadar her insan çocuk sayılır” tanımı yer almaktadır. “Yetişkinlik”, yaşamın çocukluk ve gençlik dönemine göre çok daha uzun bir dönemi kapsar. Yasal olarak çoğu zaman 18 üstü bir yaş dönemine denk düşer. ''Yetişkin”, sözcüğü Latince büyümek fiilinden gelmektedir. Dolayısıyla yetişkin en basit tanımla büyümüş kişidir. Öncelikle bu yukarıda yazdığım tanımları neden sizle paylaştığıma gelince… Adı ve tanımı üstünde ÇOCUK…. Yeni kuşağın bu kavramları tekrar gözden geçirmesi gerekiyor, zira yeterli olgunluğa erişmemiş ve haz duygusunun yoğun olduğu fikir beyan edemeyen daha doğrusu olağan gelişimi nedeniyle sağlıklı fikir beyan edemeyen ve bir yetişkinin rehberliğinde olası olgunluğa erişmesinin beklendiği küçük ins

Gönüllü olduk!

Gönüllü olduk! Toplum olarak ne çok şeyde yabancılaştık farkında mıyız, bilmiyorum? En vahimi kendimizden yabancılaştık… Gerçi bu öz eleştiriyi 18.-19.yüzyıllar da “toplumu tanıma ve insan tarihini anlama” açısından incelemiş ve çıkarımlarda bulunmuşlardı bile. İşin ilginç yanı bunca yüzyıl geçmiş olsa da toplumların hep aynı eksende dönüp durması… Bizde nasıl ki cemaatlerin, din ve siyasetin giritliğinin, ötekileştirmenin ülkeye ve ülke insanlarına ne kadar çok zarar verdiğinin görülmesine rağmen… Turgut Özal’ın enflasyon ile ülke ekonomisini yürütmeye çalışmasının verdiği zararlara rağmen… Hala hiç bir şeyden, ders almadan aynı eksenin etrafında dönmemiz gibi… Karl Marx tarihsel olarak insan ve toplumu incelerken ; “insan bir yandan doğa üzerine artan bir şekilde denetim sağlarken, diğer yandan yabancılaşmaktadır. İnsanlık tarihi, insanın doğa Üzerindeki denetim sağlamasının ve yabancılaşmasının tarihidir. Kapitalist toplumda ekonomik olarak yabancılaşma, s

Bize Neler Oldu?

Bize Neler Oldu? Kaç gündür yazı yazmak bir türlü içimden gelmedi. Zira bunca yıl yazdığım yazılar güncelliğini hep koruduğu için, kendimi tekrarlamak istemedim.Özellikle çocuk gelişimi ve sağlıyla ilgi olabilecek her konuyu yıllar içinde gündeme almışım.Siyasi yazı yazmak da artık benim için boşa kürek çekmekten farksız.Bazen düşünceleri süzgeçten geçirip, yazmak ne zor oluyormuş meğer… Bugün bir misafirim geldi ve belki de bu yazıma yön veren, onunla konuşmalarım oldu. Vefa…Aile…Bağlılık…Affetme…Toplumda ki suçların çoğalması… mal-mülk… ve hatta göçmen sorunları… Bize anlatılan, öğretilen yani sonradan kazandığımız inançlarımız gereği, dünyaya bir kez geldiğimizin yaşamla bağlantısı, bunu hiç düşündünüz mü? Dünyaya bir kez geliyoruz ve maddeye; ruhumuzdan, sevdiklerimizden daha önem veriyoruz. Her şeyin güzeli, iyisi bizim olsun… Para, mal-mülk, miras için birbirimizin gözünü oyuyoruz. Kardeş kardeşe, evlat anaya- babaya düşman oluyor. Ve biz hala