Alfa...

Alfa… Bugün öyle çok laflar yazmak istiyorum ki nasıl bağlarım nasıl yazıya dökerim bilmiyorum. Aslında az çok biliyorum da kibarca nasıl yazarım onu derlemeye çalışıyorum. Gerçi benim gördüklerimi herkes görüyor ancak dile getirmekte zorlanıyor. Neyse… Yallah diyerek başlayalım. Mesela; neden 40 yaşını geçmiş etine dolgun hatunlar kendilerini oldukça çirkin gösteren dar ve mini kıyafetler giyer? Dışarıdan baktığın zaman ördek gibi ya da et yığını gibi göründüklerinin farkında değiller mi? 50’ sinden sonra erkekler neyin peşindeler ki kendilerinden oldukça genç hanımla birlikte olur? Bilmezler mi ki? Yaş itibarıyla fıkır fıkır olan bu hatunların derdi başka. Mevkiniz-makamınız, paranız bir gitsin görelim size kim bakar. Neden insanlar başkasının başarısını küçümser ve kendi minnacık başarısında “dağları ben yarattım” moduna girer? Peki, toplantılarda illa içki servisi yapılmak zorunda mı? Hele, birbirini hiç tanımayan insanların bulunduğu ortamlarda… Artık en gıcık olduğum mevzu ise, özellikle yemekli-içkili ve müzikli ortamlarda hep bir ağızdan 10.yıl Marşı’nın ve İzmir Marşı’nın okunması…. Hele birde eline bayrağı veriyorlar ki şimdi onu sallamada dur. Zaten tepki gelirin dışında, benim gibi önce vatan diyenlerin bayrağı sallamaması kanına dokunur. İyi de bu kadar anlamlı ve önemli marşlar neden milletin kafası iyiyken söylenir ki? Birde şu botox, dolgu muhabbeti var. Bütün yüzüyle oynan kadınlar, illaki inkâr etmek mi zorunda. Varsa var… Senin yaşın ve mimiklerinin durumu ortadayken, gizlemenin anlamı nedir ki? Ayrıca yaş kemale erdi. Yerçekimine benim yüzde karşı gelemiyor.En kısa zamanda gereken işlemleri yaptırmaya niyetim var ve bende “yoo hiç öyle şeyler yaptırmadım” diyeceğim.Şaka şaka, ben hatta kaç liraya,kime yaptırdığımı bile söylerim..Maksat esnaf kazansın. Gelelim ödül gecelerine. Benim bildiğim ve çok şükür hak ettiğim ödüller. Kişinin gerçekten bulunduğu topluluğa ya da ülkesine yaptığı hizmetler değil midir? Bağışlarla, zorlamayla ödül mü dağıtılır? Bunun da çivisi çıkmış belli ki… Kısacası; demem o ki, Thomas Hobbes boşu boşuna “İnsan, İnsanın kurdudur.” Dememiş. İnsan doğası çok garip, kendi acizliğini, güçsüzlüğünü, başarısızlıklarını örtmek için çok rahat sizi paramparça etmeye hazır ve yine doğası gereği savaşma, çatışma içine girmeye gönüllü. O yüzden olmayan iç motivasyonunu, dış motivasyonla besleme ihtiyacı duyarak kendisine saygısını var etme gayreti içindeyken, başını bütün olumsuzluklara karşı kuma gömmeye ve kafasını kumdan çektiklerinde de mecburen yırtıcı bir kurta dönüşüyor, insan denen canlı. Şimdim ne mi anlatmaya çalıştım? Aslında iki üç cümleydi. Bizimle kafa bulan yerel, merkez siyasilerin ve medyanın becermeye çalıştığı; aynı tornadan çıkmış bedenler ile beyinlerinin sadece %2’sini kullanabilen topluluğu yaratması… İnsanların bu çarka girip, birer yırtıcı kurt kıvamına gelmesi… Ve toplumun giderek yozlaşması…. Ancak şu unutuluyor ki, eğer 3.Dünya Savaşı’nı çıkmazsak, arkadan gelecek olan alfa kuşağını gücü… Onlar, biz ne kadar yok etmeye çalışsak da evrensel ve sınırları olmayan, canlı varlığının üstünlüğünün, siyaseten de otoriteden de maddi güçten de daha güçlü olduğu bilinciyle, yenidünyayı oluşturmak için gümbür gümbür geliyorlar. Ayrıca torunlarımız,bu yaptıklarımızı asla affetmeyecek… Şimdilik her zaman olduğu gibi hoşça kalın, akıl ve beden sağlığınızı korumaya çalışın! Seray LEVENT ÖZGECAN ÇOCUK YUVASI ve KULÜBÜ 1505647430754_IMG_1894.JPG ‪0322.4582496-4583053‬ http://www.ozgecancocuk.com http://www.facebook.com/ozgecancocuk

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Dünün Ardından…

Neden Küpe Takarlar?

Hadi Yine İyiyiz…