Kayıtlar

Mart, 2023 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Bizden ne olur?

Bizden ne olur? Haberlere baktığım zaman ya da sosyal medyada; bir gerginlik, bir sataşma, bir çaresizlik aldı başını gidiyor. Gerçi güzel memleketimde hangi dönem sükûnet sağlandı, onu hiç hatırlamıyorum. Ancak, uzun zamandır süren ekonomik kriz, üzerine yaşanan salgın ve her şeyin tuzu biberi olan deprem… Bunca şansızlıktan sonra , doğal olarak toplum fay hatları gibi gerim gerim gergin. Böyle giderse toplumun yaşayacağı depremin şiddeti 8’i geçer bile. Siyasilerin, siyasi partilerin, liderlerin artık pek toplumu önemsediğini düşünmüyorum. Zira her partiden duyduğumuz, aday adayı vekil seçimleri bile şimdiden içlerinde kargaşaya neden oldu. Bu kadar yaşanan olayların, ehil insanları görevlendirmediğimiz için yaşadığımızı söylesek de onlar yine de parti kasasına girecek paranın hesabını yapmaya devam ediyor. Bırakın yerel ve merkez yöneticilerin özür dilemesini, parti başkanları, bu yöneticilere “az susun da işinize bakın” bile demiyorlar.

(P4C) Çocuklar için felsefe

(P4C) Çocuklar için felsefe Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne (1989) göre çocuk, 18 yaşın altındaki bütün bireylerdir. Bu tanım, daha çok gelişimsel bir döneme işaret etmektedir. Gelişim psikolojisi açısından “insan ömrünün genellikle 2-14 yaş arasında geçen gelişme dönemine ‘çocukluk çağı’ adı verilir” (Oğuzkan, 2001: 12). Psikoloji ve eğitim bilimleri alanyazınında çocuk ve buna bağlı olarak çocukluk, bilişsel gelişim ve psiko-sosyal gelişim boyutlarıyla ele alınan bir “evre” olarak görülmektedir. Bilişsel gelişim kuramıyla Piaget, çocuğun bilişsel gelişim dönemlerine ilişkin çalışmalar yapmış, değişik yaşlardaki çocukların değişik zihinsel süreçlerden geçtiğini ortaya koyarak çocuğu, bilişsel yeterlilikleri çerçevesinde ele almıştır. Piaget’e göre dört bilişsel gelişim evresi vardır: ► Duyusal Motor Dönem (0-2 yaş); nesneleri tanıma, kendini nesnelerden ayırt etme, maksatlı hareketlerde bulunma, vb. yeterlilikleri kapsar. ► İşlem Öncesi Dönem (2-7 ya

Normalleşelim mi?

Normalleşelim mi? Öncelikle normalleşmenin ne olduğunu bilmek gerek, bence. Normal olan; Yüzyıllardır Türkiye coğrafyasının bir saatli bomba olduğunu bilip de susanlar mı? Kızılay’ın daha yeni özel dernek ve şirket olduğunu fark eden vekiller mi? Her şeye rağmen insan canını hiçe sayan rant düşkünlerinin sürekli imar affı getirmesi mi? Gecikmiş müdahaleler ile onca canın, belki yaşama umudu varken, anlamsız bir şekilde ölmeleri mi? Hala enkaz altında çıkarılmayan cesetler mi? Kefene bile giremeden toplu toplu açılan çukurlara gömülen insanlar mı? Geride kalanların acısıyla birlikte, şimdide yaşam mücadelesi vermeye çalışmaları mı? İşyerlerinde kolonların kesildiğini bu afette fark eden yetkililer mi? Konya’da açılan yarıkları asfalt dökerek kapatmak mı? Hükümetin afet planı olmaması mı? Şerefli, Dünya ülkelerini adıyla titreten Türk Ordusu’nun elini kolunu bağlamak mı? Bizi yönetenlerin, canı yanan feryat figan yardım isteyen halkı, korkutmak ve hak

Şaka gibisiniz!

Şaka gibisiniz! Bugün bu yazıyı yazarken bir hayli düşündüm zira dikkatli yazmam başıma bir iş getirmemem gerek. Aileme daha önceden söz vermiştim. ”Tamam, söz siyasi hiç bir şey yazmayacağım” diye. Bilen bilir özellikle belediyelerle ara sıra başım belaya girmişti. Ancak üslubumu bozmadan hayret ettiklerimizi, vatandaş olarak kimleri adımıza vekil yaptığımızı yazmadan edemiyorum. Özellikle Kızılay meselesinde bizi temsil eden ve güya bizim haklarımızı savunan sözde vekillerin Kızılay’ın yaptıklarına hayret etmeleri beni dehşete düşürdü, “zaten 2000’den önce yapılan binalar yıkıldı, hasar gördü” diyen yetkilileri desteklemeleri, sadece müteahhitleri suçlamaları ayrı bir şuursuzluktu. Ben şimdi nasıl veryansın etmeyeyim. Binlerce can gitti can… Önce Kızılay’dan başlamak istiyorum. Yıl 1994 rahmetli eşim akciğer ameliyatı olacak. Kanlı bir ameliyat. Kan grubu uyan herkesten, Allah razı olsun kan alınmıştı. Ancak yetmedi. Kızılay’a gidin dendi ve Kızılay’dan kan para