1 Nisan Şakası mısınız siz?


1 Nisan Şakası mısınız siz?

Zorunlu karantinaya gireli galiba 15 günü falan oldu, gördüğüm her haber kanalını takip etmeye çalışıyorum.

‘‘Sokağa çıkmayın’’ diyerek, ne kadar gelir yüzeyi yüksek yerler varsa orayı paylaşıp bir de bu hassasiyet için boyna teşekkür ediliyor…

Bir taraftan kampanyalar başlatılıyor ve bir şekilde engel olunuyor…

Habire çözüm paketleri açıklanıyor, ancak kime ne faydası olacak bilinmiyor…

Salgın hızla yayılmaya devam ederken, bir taraftan akıl sağlığımızı korumaya çalışıyor bir taraftan bırakın rutin ödemeleri,  yarın ekmek bulacak mıyız? Endişesini yaşıyoruz…

Ve bir açıklama ‘‘Devlet için de devlet yaratılmasına izin vermeyeceğiz, bu halk bunun hesabını soracaktır sizden’’

Allah’ınızı severseniz siz şaka mısınız?

Yoksa, halkın aklıyla şu felaket durumunda bile oynamaya devam mı, ediyorsunuz?   

Evet, haklısınız bu tür yardım kampanyaları için önce valilikten onay alınmalı, ancak bunun uyarısının bile bir üslubu vardır, kaldı ki bu kötü günler de  hala neyin peşindeyiz…

Halk yavaş yavaş ya salgından ya yokluktan zaten yok olup gidiyor. Olmayan bir halkın başı olsanız ne, olmasanız ne…

Bırakın kim nereye yardım ederse etsin, bunca yıl saçma sapan yerlere yapılan yardımlar gözünüze batmadı da halkın kampanyası mı? Battı.

Ayrıca durmadan çıkardığınız tedbir paketinin fakir fukaraya, yandaş olmayan vatandaşa, küçük esnafa, bizim gibi butik eğitim kurumlarına ne faydası var…

Biz hangi kampanya olursa olsun zaten yalnızız, başımızın çaresine bakmaya çalışıp çırpınıp duruyoruz…

Böyle giderse bakın neler olacak;

Halk, ‘‘başlarım salgına açız’’ diyerek isyana başlayacak, kapkaççılık ,  yağma baş gösterecek….

Siz, bırakın zengin mahallelerinin görüntülerini gösterip her şey yolunda demeyi, zengin adamın sokakta ne işi var.

Siz, bırakın artık iyi niyetli açılan kampanyaları yargılamayı, salgından daha tehlikeli açlık sinyallerini görün.

Hem siz demediniz mi? ‘‘Biz bize yeteriz’’ diye   

Biliyor musunuz? Bütün bu anlamsızlıkları takip ederken çok sevdiğim bir anekdot aklıma geldi ve sizle paylaşmak istiyorum…

   Bir zamanlar Çin’de yoksul bir adam o denli aç ve bitkin düşmüştü ki kendini tutamayıp bir armut çaldı. Adamı yakaladılar ve imparatorun karşısına cezalandırılmak üzere çıkardılar.
Hırsız, imparatora şöyle dedi: “Değerli efendim, çok açtım dayanamadım çaldım. Beni affetmeniz için yalvarıyorum. Eğer beni af ederseniz, size paha biçilmez bir armağanım olacak.”

İmparator dudak büktü: ”Senin gibi birinde paha biçilmez ne olabilir ki?”
Hırsız, avucunun içindeki armut çekirdeğini uzattı. ”Bu çekirdeği ekerseniz, bir gün içerisinde altın meyveler veren bir ağacın yeşereceğini göreceksiniz.”
İmparator bir kahkaha atarak; “Ek o zaman, altın meyveleri görünce affederim seni.”

Yoksul adam: “Haşmetlim bu tohumu ben ekemem, çünkü ben bir hırsızım. Bu sihirli tohumu ancak ömründe hiç çalmamış, başkalarına haksızlık yapmamış, yalan söylememiş biri ekebilir. Tohum o zaman gücünü gösterir, aksi takdirde onu ekeni zehirler tarif edilmez acılarla öldürür. Sultanım, bu tohumu ancak siz ekebilirsiniz.”

İmparator irkildi, suratını astı bir süre düşündü sonra da hırçın bir sesle: ”Ben imparatorum, bahçıvan değil, o tohumu başbakana ver eksin de altın meyveleri görelim,” dedi.
Yoksul adam tohumu başbakan’a uzatınca başbakan telaş içerisinde İmparatora dönüp itiraz etti: “Ben ekim biçim işlerinde çok beceriksizim efendim. Sihirli tohumu yanlış eker ziyan ederim bence bu tohumu hazinedar başı eksin.”

Hazinedar başı hemen bahane buldu ve bu görevi bir başkasına devretti.
Bir bir orada bulunan herkes sudan sebeplerle tohumu ekme görevinden kaçındılar.

Sonra İmparator doğan sessizliğin içerisinde bir süre düşündü, başı önünde duran başbakana, hazinedara ve bütün görevlilere dik dik baktı ve;
“Hadi bakalım bu hırsız bahçıvana tohumunun nasıl altın meyve verdiğini hep birlikte gösterip sevindirelim” dedi, cebinden bir altın çıkardı yoksul adama tutması için attı.

Oradakilerin tümü ceplerinden sessiz sedasız birer altın çıkarıp adama verdikten sonra, imparator gülerek adama seslendi:
- Bas git buradan be adam,  bu verdiğin ders hepimize  yeter!

Anlayacağınız bizler hala dersimizi alamıyoruz, aslında kimsenin kimseden yok farkı, o zaman bir müsaade verin de bahçıvanın en azından yüzü gülsün…  

Şimdilik her zaman olduğu gibi hoşça kalın akıl ve beden sağlığınızı korumaya çalışın!


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Dünün Ardından…

Neden Küpe Takarlar?

Hadi Yine İyiyiz…