"Yan gelip yat”

“Yan gelip yat” Bu akımı duyduğumda “olacağı buydu” dedim. Zira bu dünyada ne yaparsan yap bitmek bilmeyen taht kavgalarına, sömürüye, savaşlara, adil olmayan düzene, gelir uçurumuna, her geçen gün adı değişen salgının yayılmasına, bir türlü mani olamıyoruz. Ayrıca, dünya politikasının geliştirdiği “kazan, başarılı ol ve harca, bunun için de her yol mubahtır” anlayışı yüzyıllardır toplumları kontrol altına almak için süre gelmiştir. Özgürlüğün, demokrasinin altındaki madde köleliği de toplumdan topluma dalga dalga yayılmış ve insanları modern köle haline dönüştürmüştür. Anlayacağınız bu bize has bir açgözlülük değil. Türkiye de lüks yaşam, her şeye sahip olma arzusunun aşılandığı dönemin Turgut Özal’dan bu yana Türk toplumunu sarmalladığını düşünüyorum. Düşünün; genç bir ülke, savaştan çıkmış yorgun,fakir ve Atatürk’ün ölümünden sonra ki yaşamında da başlayan taht savaşları sonucu, yine yoklukla,siyasi çatışmalarla susturulmaya çalışana bir ulus,zira yapılan bütün oyunların farkında olan gözü kara bir gençlik, nasıl dizginlenirdi? Rahat yaşamın tarifini birilerinin bu gençlere empoze etmesi gerekiyordu. İşte o dönem de yurt dışında yetişip gelmiş, oldukça zeki, tombul bir adam bunca sıkıntıda nefes almaya çalışan halkı birden bire 10 yıl ileri atacak fikirler ve eylemlerle “Türk halkına, bırakın bizim size ne yaptığımızı, işte! Çabuk ulaşabileceğiniz yeni bir dünya var” dedi ve ne olduğunu anlamayan halka, lüks yaşama nasıl ulaşılırın reçetesini de vererek sundu.” Ayak oyunları yap, çal-çırp, hedefe odaklan, ne bedel ödersen öde sahip ol!” Ve hepiniz farkındasınızdır. Bizler, iyi arabaların, iyi evlerin, kredilerin kulu kölesi olduk. Artık gençleri durdurabilene aşk olsun. Onlara göre ve hala geçerli görüş, yaşamı kaliteli sürdürmenin pahalı evlerden, pahalı arabalardan, pahalı kıyafetlerden ve gösterişli mekânlardan geçtiği inancı ile toplu köleliği kabul ettik. Ya şimdi, şimdi ise elimdekileri kaybetmeme adına hep suskunluğumuzu devam ettiriyoruz, zira artık kaybedecek çok şeyimiz var ve bu maddi değerleri kaybetmeme adına da bütün manevi ve insani değerlerimizi hiçe sayacak kadar aciz, biçare yaşamlar sürüyoruz. Elbette ki bu yazdıklarım, sadece Türk toplumu için bir değişim değil, bütün dünya toplumları bu çarkın içinde gönüllü köleler olarak yer aldı ve almaya devam ediyor. Ve bir gün , Luo Huazhong (31)adında ki genç işçi, bütün bu aptalca yaşamın farkına varıyor,bu anlamsız rekabetten bıkarak beş yıl önce hayat şartlarından bunalıp istifa ederek işinden ayrılıyor.Çünkü ne yaparsa yapsın,çalıştığı yoğun iş saatinden sonra kazandığı parayla, onlara empoze edilen hayata kavuşamayacağı gerçeğini kabul ediyor ve bu kısa ömründe aslında böyle bir lükse de ihtiyacı olmadığını fark ediyor. Bisikletine atlayıp Tibet'e gidiyor. Yolculuğunu da sosyal medyadan paylaşıyor. Birikmiş parasından ayda 60 dolar bütçe ile geçiniyor. Medyadan takip edilen bu genç, diğer insanların dikkatini çekince, yüz binlerce insan bu akımın peşine gitmeye başlıyor. Huazhong,bu yeni hayat tarzına “tangping” yani “sırt üstü yatış” adını vermiş. Huazhong'un öncülüğünde “tangping” akımı tüm ülkeyi sarmaya başlamış. Ülkedeki yorucu çalışma şartlarının kendilerine iyi bir hayat sağlamamasına isyan eden yüz binlerce milenyum genci birer birer işlerini bırakıp eylemsizliğe geçmeye başlamasıyla, doğal olarak Pekin yönetimi panikleyerek bu akımla ilgili tüm paylaşımları yasaklamış durumda. Malum, gözü açılan köleler çoğalırsa, bizim ülkemizde de olduğu gibi uzun saatler çalışıp, açlık seviyesinde aldıkları maaşla “işinizi yapın” diye kime hükmedecekler? Bu akımın özeti şu; “İhtiyacın kadar çalış ve kazandığınla geçinmeyi öğren..Anlayacağınız, “yaşam kaliteni yükselt, ancak bunları madde ile sınırlama” olması gereken de bu… Neye ihtiyacın var arabaya, eve, giysilere, oturacağın bir koltuğa mı? O zaman bütçeni sarsmayacak harcamaları yap ki maddenin kölesi olma. Dilerim ki bizler de bu akımın birer parçası olur ve asıl özgürlüğümüze kavuşuruz. Şimdilik her zaman olduğu gibi hoşça kalın, akıl ve beden sağlığınızı korumaya çalışın!

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Dünün Ardından…

Neden Küpe Takarlar?

Hadi Yine İyiyiz…