Ekmek 5,s u 25 Türk Lirası… Yersen…
Ekmek 5,s u 25 Türk Lirası… Yersen…
İnsanlar sevdiklerini bir bir kaybetmeye başlayınca hayatın her gününü yakalamaya çalışıyor.
Yaşamın içinde bir kalbimize, bir de toprağa gömdüğümüz insanlar hep olur.
Kalbinize gömdükleriniz pek keşkeleri yaşamazsınız, zira oyundan ya sıkılmış ya da oyun bitmiştir.
Ancak toprağa gömdüklerimiz de en büyük keşkeleri yaşar, sürekli “şunu da yapsaydım” “bunu da yapsaydım” pişmanlıklarımız olur, çünkü oyun yarıda kalmış,oyundan çıkanlar gönülsüz oyunu bitirmiştir.
İşte! Bizde ailece bu keşkeleri yaşadığımız döneme girmiştik. Rahmetli teyzemin hayattayken hep arzuladığını yaptık. Kuzenler, kardeşler ve hayatımızda tek kalan annem ile hep beraber tatile çıktık.
İstikamet Kaş ve Antalya oldu. Bir taraftan memleketimin cennet köşeleri cayır cayır yanarken, bir taraftan korona belası hala peşimizi bırakmazken, biz çılgın gençlik düştük yollara.
Gerçi iyi de yaptık. Hayatımda ilk kez 15 gün tatile çıktım. Kuzenlerimi, kız kardeşlerimi ve onların çocuklarını gördüm. En önemlisi canım annem çok mutlu oldu. Bu bütün yorgunluğa, çocuk gürültüsüne, uzun tatillere alışık olmayan benim puflamalarıma değdi…
Elbette ki bu yazımda aile saadetimi yazmak değil aslı amacım. Sizle gördüklerimi ve nasıl bir ülke insanı olduğumuzu paylaşmak istedim.
Yol boyunca en çok üzüldüğüm, dağlarda yeşilliğin artık yok olduğunu görmekle birlikte, yangın sırasında yanan ve hala yerinde duran arabaları görmek, olayın nasıl bir felaket olduğunu hissetmeme neden oldu.
Evet, Silifke’den Kaş’a uzanan yok olmuş ormanlarımız…
İnanın çok acı…
Sadece tek yorumum bunu yapanlar insan olmaz ve insanlığını yitirmiş bir yönetimin himayesi altında olmak da en korkunç olanı.
Ve hedefimiz olan Kalkan…
Oraya vardığımızda dağın üstüne kondurulmuş iç içe onlarca ev görüyorsunuz. Zaten Antalya’dan sonra ki bölgeler genel haliyle böyle. Elbette ki bir Çukurovalı olarak o rampaları çıkmak arabayla da olsa bize zor gelmişti. Zira biz dere tepe görmeyen, dümdüz ova çocuklarıydık.
Kalkanda ki ilk günümüz…
O yokuşlar gözümüzü korkutunca, kiraladığımız evin sahibine güvenme gibi bir gaflette bulunduk ve hayatımız da yemediğimiz köteği bu sayede yemiş olduk.
Bakkalı aradık, ekmek… Allah’ın kuru ekmeği, hani fırında satılan somon ekmekler var ya işte onlardan…
Tanesini 5 TL. den alacağımızı ne bilirdik, su… bir bidon su…25 TL. den alacağımız hiç aklımıza gelir miydi? Ekmek ve su şokunu yaşadıktan sonra artık akıllanmıştık. Bizimkiler et almak istediler bu sefer önce fiyat soruldu. 1 Kg etin fiyatı 200.00TL. Evet, yanlış okumadınız Kalkan’da 1 Kg. Et,200,00 TL.
Bence bir daha ilçe esnafları büyük marketleri hedef almak yerine,”biz neden doğru, dürüst esnaflık yapmıyoruz?”u düşünmeliler.
Paratara’dan aldığım üç magnet 10 Liradan, Kaş’ta aldığım tanesi 10 Lira olan magnetin farkını satıcı çocuğun açıklaması da çok ilginçti “ Abla Kalkan’da İngiliz yok” Anlayacağınız bölgeye gelen turist profiline göre fiyat belirleyen bir esnaf zihniyetiyle karşı karşıya kalmakta düşündürücü…
Ve Tatilin ikinci etabı… Alanya…
Bir haftalık Kalkan macerasından sonra hiç aklımda olmayan, kız kardeşlerimin ısrarıyla katıldığım Vikingen İnfinity Otel maceramız bir başka aksiyonlara gebeymiş de bizim daha haberimiz yokmuş. Otelin adını özellikle yazdım, olur ya gitmek isterseniz neyle karşılaşacaksınız bilin istedim.
Devasa büyüklükte, oldukça geniş bir alan sahip, her boş alanına yüzme havuzu kondurulmuş, temizliği, görsel görüntüsü güzel ve oldukça zevkli döşenmiş bir oteldi.
Lakin bu güzelliğin ötesin de bir Nazi kampına gelmiş olacağımızı hiç düşünmemiştik.
Mesela kahvaltıya 2 dk gecikin size ekmek, su yok, olur ya havlunuzu saat 18.30 kadar ilgili bölüme teslim etmeyin size ertesi güne kadar havluda yok.
Her şey ultra dâhil bir otele geliyorsunuz ve kahve olmak üzere stantlarda satılan bütün yiyeceklere para ödemek zorundasınız, her yiyeceğiniz ya da gideceğiniz yerlerin saati var. Yok öyle “canım dondurma istedi gidip alayım” demek, bekleyeceksin saatini.
Aaa bu arada sabırla uzun kuyrukları bekler ve “taş olsa yerim” derseniz, asla aç kalmazsınız onun garantisini verebilirim.
Anlayacağınız bu otel için yapacağım tek yorum. Tıpkı Ferari’ye tüp takmışsınız. Yazık olmuş o güzel tesise.
Ve son gıybet…
Hani, Alanya Türkler bölgesin de üç tekne yanmıştı ya…
İşte, şansımıza tüküreyim, ayda bir eğlenelim derken karşımız da çatır çatır yanan tekneyle eğlencenin dibine vurduğumuz geceyi de sizle paylaşmadan olmaz.
Ailece oturmuş bir taraftan çalan müziği dinlerken, bir taraftan karşı limandaki sıra sıra dizilmiş tekneler hakkında yorumlar yapıyorduk. Zira kocaman Viking gemilerine benzeyen ahşap gezi teknelerinin cazibesine kapılmamak mümkün değildi. Galiba nazarımız değdi.
Öyle bakınırken, ilk ışıltıyı gören küçük eniştem ki yapı itibarıyla çok sakindir, o sakinlikle “mutfak tarafı mı? Yanıyor teknenin” demesiyle, hepimizin bakış yönü değişmişti. Evet, ortada ki teknenin mutfak tarafından belirgin bir şekilde ışık belirmişti. Mutfak yanıyordu. Bu olayı da gören sadece bizim masaydı. Olayı fark ettiğimiz gibi İtfaiyeyi aramamız bir oldu, ancak öyle hızla yayıldı ki itfaiye ve ambulans gelene kadar, bir tekne son anda kaçarak canını kurtarırken, üç tekne çatır çatır önümüzde yandı.
Çaresizlik çok kötü bir duygu, teknelerde gece gezmesi için hazırlık vardı ve dört teknede de çalışan personeller vardı.Çocuklar çok çabaladı ancak olmadı, göz göre üç büyük tekne haberlere çıkmayan da üç küçük tekne yandı.İlk olay anını çeken ben çakma gazeteci, Fox TV. Yolladım o anı. Galiba çektiğim videoyu da bütün kanallar kullanmış.
Sonra duydum ki bu olay üzerine, basın abarttıkça abartmış. Yok “ terör saldırısı”, yok “tekne sahibinin sigortadan para almak için yaptığı bir iş” diye. Çok güldüm ve bir kez daha anladım ki bir konuda fikir sahibi olmadan önce olayı irdelemenin ne kadar önemli olduğunu ve her yazılana,söylenene inanmamak gerektiğini.
Teknelerin yanışını gözümle görmesem belki bende aynı yorumları yapardım. Yok, arkadaş daha yeni alınmış dört tekne ve salakça bir patates kızartma vakası hepsi bu…
Bu arada tabi ki bizim eğlencede güme gitti.
Bu olay da yine her zaman olduğu gibi önlemlerin alınmaması, sahil güvenliğin nice sonra “geçiyorduk uğradık” nidasıyla gelişi, imzasını atmıştı.
İşte böyle ailemle birlikte canım teyzemin arzusunu yerine getirmiş olmanın huzuru ile yine işimin başındayım.
Bilmem artık, bu yazımda sahil kasabalarında ki esnafın ve işletmenin ne kadar önemli olduğunu, ayrıca hiçbir afete hazır olmadığımızı anlatabildim mi?
Şimdilik her zaman olduğu gibi hoşça kalın, akıl ve beden sağlığınızı korumaya çalışın!
Seray LEVENT
ÖZGECAN ÇOCUK YUVASI ve KULÜBÜ
1505647430754_IMG_1894.JPG
0322.4582496-4583053
http://www.ozgecancocuk.com
http://www.facebook.com/ozgecancocuk
Yorumlar
Yorum Gönder