Kayıtlar

Kasım, 2019 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Osmanlı Çocuğuyum Diyorsan...

Bugün ben yazmıyorum, Size kimin derleyip toparladığını bulamadığım bir alıntıyı paylaşmak istiyorum... Eğer bir düşünceyi,inancı,felsefeyi savunuyorsanız  onunla ilgili iyi ya da kötü her türlü geçmişi bilmek,araştırmak zorundasınız ki inandığınızın doğruluğuna emin olasınız... Evet,Osmanlı Türk Tarihinin önemli ve başarılarla dolu bir geçmişini taşıyor ve geçmiş bize geleceği aydınlata bilmemiz için bir ışıktır.Ancak bu tarihsel gerçeğin sonucun da bize nasıl bir gelecek hazırlamış bunu da tartışmak,aynı hataları yapmama adına çok önemlidir. Hangi düşünceyi savunursanız savunun geçmişi bilmeden inanmak,savunmak körükörüne bir yola gitmek  ne toplumun ne de bireyin faydasınadır. Müslümanım.... Neden? Türk'üm...Neden? Şu...Bu... Siyasi ideolojiyi savunuyorum....Neden? Nedeni ne cevap veremediğiniz hiç bir düşüncenin anlamı yoktur.Bunun için,"Osmanlı çocuğum" diyorsanız ; Osmanlı Neden? yok oldu...  Osmanlı'nın yerine Neden? Farklı çözümler üretildi.

“Öğretmenim, Ben Kız mıyım?”

“Öğretmenim, Ben Kız mıyım?” Evet, artık bizim memlekette kış yeni yeni gelmeye başladı. Adana’m böyledir. Boşu boşuna Çukurova denmemiş. Benim memleketim de kışlar geç gelir ama geldiği zaman da “ keşke kar yağsa da bu soğuğu çekmesek” deriz. Anlayacağınız kısa sürse de soğuğu çetindir. İliklerinize kadar üşürsünüz. Hal böyle olunca da biz anneler çocuklarımızı bu soğuktan korumaya çalışırız. Onlar bizim göz bebeğimiz, vazgeçilmezlerimizdir. Analık-babalık böyle bir duygu işte, hata yapıp yapmadığımızı düşünmeden hep onları korumaya, kollamaya gayet ederiz. Minik öğrencimin “öğretmenim ben kız mıyım? Annem bana kilotlu çorap giydirdi” serzenişiyle bu konuyu ve ufak tefek gözden kaçan bazı gelişim ile ilgili bilgileri hatırlatmak istedim. Bu arada bizim minnak oğluş zaten bu tezatlığı fark edip anlamlandırmaya çalışıyordu. Elbette ki “annen yanlış yapmış” diyecek değildik bu nedenle “ üşümeni istememiş bir daha söyleriz pijama giydirir “ diyerek konuyu geçiştirdik.

Ben Buldum… Katil Uşak!

Ben Buldum… Katil Uşak! 15 ay sonra 50 yaşını dolduracağım. Tabi ki ömrüm yeterse,49 yaşına girdiğim de nasıl ki bir şeyler değişmeyecekse, 50 yaşı gördüğümde de her şey aynı kalacak. Tam 26 yıldır sayısını hatırlamadığım öğrenci ve aile yetiştirmeye, dilim döndüğünce akademik bilgilerimle beraber tecrübelerimi aktarmaya gayret ettim… “Peki, ne değişti?”  demek, istemiyorum, ancak “yetti mi?”  Asla! Daha insani duyguları yoğun, daha mutlu, daha sosyal nesiller yetiştirmek için çabalayan, benim gibi eğitimcilerin varlığına hep inanmışımdır. Ya da hep inanmak istemişimdir. Bu yetiyor mu? Asla! Mesleğe ilk başladığım sıralar genel olarak aileler Lise mezunu ama gerçek anne babalardı. En azından, bilen bir insanı dinliyor ve sizinle birlikte ortak çalışmalara katılıyorlardı. Şunu da belirtmeden geçemeyeceğim, lisans ya da lise mezunu olup farklı meslekler de çalışan aileler size gelip çocuk gelişimi hakkında bilmiş bilmiş nutuklar atmıyorlardı. Onlar farkındaydılar

Hiç Bir şey Bilmemenin Huzuru…

Hiç Bir şey Bilmemenin Huzuru… Evet, bazen   hiç bir şey bilmemek gerekiyor, çok bilgi, çok yaşanmışlık  bazı insanlara yüktür ve dönem dönem o yükü taşımak ağır gelir… Herkesin her şeyi bildiği bir toplumun için de yaşamak    hiç bir şey bilmemenin huzurunu getirir. Neden mi böyle yazıyorum? Genel de bunu büyük ağabeyim bana der; ‘‘ yahu bir şeyi de bilme!’’ Aslında çok da haklı,  bilip de ne oluyor ki boşa hamallık… Hoş, hamallar bunun karşılığı bir ücret alırken benim  ya da bizim gibiler ağız boşluğuna bildiklerini aktarmaya çalışıyorlar. Peki, kime neye faydamız oluyor? Eskiden olur mu, acaba? Derken, zaman için de çok bilginin anlamsızlığını, değersizliğini anlayabiliyorsunuz. Bu memlekette, Sağlıkçı eşi dostu olan tıbbiyeli olmuyor mu? Daha kendi hayatını düzene sokamadan siyasetçi olup, içki  masaların da ya da kahve köşelerin de bilmiş bilmiş memleket kurtarmıyor mu? Elindeki bebeyi zor zekat büyütmeye çalışıp internetten yalan yanlış b

Artık Ölmesinler, Bir Mucize…

Artık Ölmesinler, Bir Mucize… Bugün Cumartesi, hafta sonu her ev kadını gibi yapacağım çok iş var. Ev işlerine başlamadan önce sizlere yazmak istedim. Öyle çok duygu biriktirdim ki nasıl özet geçeceğim pek bilemiyorum. Yazımın girişi çok sevdiğim bir dosta mektup yazıyormuş hissi verdi birden ben de,   bazen en yakınımdan daha yakın olduğunuzu hissettiğim gerçeği de olunca galiba doğru bir his… En azından sizler yargılamıyor, bir açık peşine düşmüyor ve insanların hatalarıyla yoğrulduğunun farkında olabiliyorsunuz. Belki bazı yazılarımda, ‘‘aa benden biri daha varmış’’ diyorsunuz. O yüzden sizleri seviyorum. Yazımın başlığında ‘‘artık ölmesinler, bir mucize’’ dedim… Evet! ‘‘Artık ölmesinler’’ Mutlaka sizlerde, hayatınızda çok değer verdiklerinizi kaybettiniz. Her kayıp kalbinize bir çivi gibi çakılır ve öyle için için kanar durur, bunu sadece siz bilirsiniz. Kimse farkında olmaz, hoş olmasında zaten. İnsanlar öyle acımasız ki o çiviye bir çekiş de onlar vuru