Kayıtlar

Mayıs, 2021 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Benim Sana İhtiyacım Kalmadı!

Benim Sana İhtiyacım Kalmadı! Bu lafı çokça duymuşsunuzdur günlük hayatta, “benim sana ihtiyacım kalmadı” kimi öyle acımasız olur ki bu lafı direk söyler, kimi ise dolana dolana mevzunun etrafında döner durur. Aslında acımasızlık olarak görülen bu davranış insan doğasında ya da canlıda normal bir davranıştır. Herkesin hazzı doyurma ihtiyacı vardır. Haz denildiğinde aklınıza cinsel hazdan ötesi gelsin lütfen. Haz dediğimiz olgu, canlının maddi- manevi tüm ihtiyaçlarının karşılanmasıdır. Canlı, hayatını devam ettirebilmek için bu ihtiyaçlarının giderilmesi için, yaşam süresince mücadelesine devam eder. Sonuçta, zorunlu olarak sadece hazzını giderme adına yapılan her davranışta, artık canlı kendi ihtiyaçlarını karşılama noktasına geldiğinde, ona bu yaşam alanını sunan başka canlıdan ayrılmaya karar verir ve “sana ihtiyacım kalmadı” diyerek o ortamdan uzaklaşır. Bu yaşam döngüsünde, canlılar mutlaka birbirinden beklenti içindedir ki bu beklenti ihtiyaçların giderilmesi temellidir. O y

Çarşı Hepten Karıştı!

Çarşı Hepten Karıştı! Öyle zamanlar yaşıyoruz ki artık kendi halime üzülmeyi neredeyse bırakıp “vay benim vatanıma!” Diyerek, derdime dert ekler oldum. Ve sakin kızmayın, “vay benim halkıma!” Demiyorum… Oh olsun! Hatta bin beter olalım! Ufakçı bir millet haline gelince, herkes kendi çıkarları doğrultusunda bütün olup bitenleri sümen altına gizlerse olacağı buydu. Şimdi, çıkar çatışması su yüzüne çıkınca sümen altındaki kirli dosyalar bir bir çıkıyor. Yoksa biz, saftirik halkın dışında, herkes her şeyi çok da iyi biliyor şimdi gelmiş masumu oynamaya çalışıyorlar. Hey! Allahım… Zaten Atatürk bütün bunların bu kadarını tahmin etmiş olsaydı. Genççik yaşında bu vatan için kimseyi kuruluş yoluna sokmazdı.” Siz zaten köle olmaya razısınız, ha onun kölesi ha bunun kölesi diyerek, bakın başınızın derdinize” der, yürür giderdi. Şu düştüğümüz hale bakar mısınız? Mafya çatışmasını sakin sakin takip ediyoruz ve öyle güvensiz olduk ki mafyanın dediğinin doğruluğ

Celladına Âşık Olmak…

Celladına Âşık Olmak… Çok fazla, televizyonda dizileri takip etme zamanım olmuyor. Ancak bilgisayarda iş yaparken gözüme ilişen bir dizi ilgimi çekti ve size yazarken diziyi seyretmeye devam ediyorum. Genç kız ve hastalıklı bir ilişkiyi anlatıyor, ayrıca dizi de normal insan yok gibi… Şimdi “eee saadete gel” diyeceksinizdir. Hani hep duyarız; mahkûm bir süre sonra celladına âşık olur, önce mahkûmken onla, geçirdiği zamanlarda kendine kötü davranan ve nihayetinde ölüme götürecek adama garip bir şekilde bağlanır ve onun davranışlarını yorumlamaya başlayarak iyi taraflarını görmek için ısrar eder. Aslında yapmaya çalıştığı, kurtulamayacağını düşündüğü ortamda kendine yeni bir dünya yaratma ve ortamını yaşanır hale getirmektir. Bu diziye göz ucuyla bakarken bütün bunlar aklıma geldi ve gerçek yaşamda aslında, ne çok celladına âşık olduğunu sanan insan olduğunu düşündüm. Hani sürekli toplumun olumsuz değişiminden bahsederiz ya… İşte toplum, bireylerin sapkın ruhlarının sonucu; biat eden, a

4 Ocak 1879

4 Ocak 1879 İngiltere Kralı 8. Edward, Atatürk’ün doğum gününü kutlatmak için sordurduğunda “Benim için 19 Mayıs’ta doğmuştur deyiniz” diyecek kadar önemsiyordu Samsun’a çıktığı günü. Gerçekte doğduğu yılı ve günü ise hiçbir zaman mesele etmemişti. Zira hem çok önemli ve yoğun bir gündemi vardı hem de insanların onun şahsı için ayrı ve özel bir günü kutlamasını istememişti. “Necdet Sakaoğlu, Atatürk'ün yıllardır 1881 olarak okuduğumuz, bildiğimiz doğum tarihinin bilinenden iki yıl önce, 4 Ocak 1879 olduğunu, pek de uzakta değil, Şişli’deki Atatürk Evi’nde bulunan tarihî belgeyle ilk kez resmen kanıtlıyordu. 19 Mayıs Mustafa Kemal'in gerçek doğum günü değildi belki, ama Samsun’a çıkışı Mustafa Kemal Atatürk’ün yaşamında çok önemli bir dönüm noktasıydı. Gerçi o tarihte henüz önderlik konumuna gelmemişti ama artık gelmek üzereydi. Anadolu’ya istediği gibi, geniş salahiyetlerle tayin olmuştu. Bunları kullanmaya başlayacak; durumu ölçüp biçecek ve bir ay sonra isyancı durumuna düş

Gençler Ne İstiyor?

Gençler Ne İstiyor? Gençler, bence okkalı bir anne terliği istiyor… Tabii ki şaka ancak gençleri anlamak ve onların yaptıklarına anlam kazandırmak inanın eğitimci olmanın dışında bir anne olarak da sinir bozucu…. Bakın, M.Ö 335 yılında Aristoteles ne demiş: “Bugünlerde gençler kontrolden çıkmış durumda. Kaba bir şekilde yemek yiyorlar. Yetişkinlere karşı saygısızlar. Anne-babalarına karşı çıkıyorlar ve öğretmenlerini sinirlendiriyorlar.” Şu sözler de M.Ö. 800 yılından Heseiod’a ait: “Günümüzün gençleri öyle umursamaz ki, ileride ülke yönetimini ele alacaklarını düşündükçe umutsuzluğa kapılıyorum. Bizlere, büyüklere karşı saygılı olmayı, ağırbaşlı davranmayı öğretmişlerdi. Şimdiki gençler kurallara boş veriyorlar. Çok duyarsızlar ve beklemesini bilmiyorlar.” Öyle görünüyor ki, binyıllar geçse de, insan aslında hep aynı. Her gelen yeni nesil, bir önceki nesli beğenmezken, eskiler de yenileri beğenmemeye devam ediyor. Bir bayram geçirdik kendinize sorun kaç tanenizin çocuğu “hadi”

Yeni Harita Rengimiz, Hayırlı Olsun!

Yeni Harita Rengimiz, Hayırlı Olsun! Dün “Anneler Günü”ydü. Özel günlerden pek hoşlanmam, zira bugünler bana sanki yaranın kabuğunu kaldırma günüymüş gibi gelir ki sosyal medyada ki paylaşımları görünce yanılmadığımı bir kez daha düşündüm. Hele şu salgın zamanında o kadar çok zamansız kayıplar yaşadık ki herkesin yarası daha kabuk bile bağlamamışken, tekrar kanamaları çok da beklenmeyecek bir durum değildi. Anacıklarını kaybedenler… Evladını kaybedenler… Hepsinin çığlıkları, ağıtları yansıdı sanal medyada gerçekten çok zor… Öyle bir ülkede yaşar olduk ki normal rutin sorunsuz hayatlarımızdan bile utanır olduk. Ben Atamın anacağının dışında bir paylaşım yapamadım. Sadece çocuk yetiştirdiğim için öğrencilerimin hazırladığı Anneler Günü mesajının dışında ki o da kurumun sosyal paylaşım sitesi içinde sınırlı kaldı. Kim bilir belki bu kadar hassas düşünmeme neden olan benim de babamı seneler önce kaybetmemdir. Dedim ya artık mutlu olmamız gerektiği

Hepimiz Aktivist Olduk…

Hepimiz Aktivist Olduk… Valla da olduk! Kanımızda var, sessiz sessiz beklerken aramızdan bir akıllı çıkıyor ve bizde o akımın arkasından hemen örgütleniyoruz. Ben seviyorum Türk insanının sabrını, mizahi yeteneğini ve kendini olumsuzluklarda tolere etme yetisini. Bir 20 yaş fotoğraf paylaşım furyası sosyal medyaya döndü durdu… Kim başlattı, amacı neydi? Hiç bilmiyorum ancak şu sıkıntıların içinden insanlara bir nefes oldu sanki… Tabii bir çok senaryo yazıldı bu paylaşımlar üzerine. Kimi, “bizim gen haritamız gibi kopyalama usulü için, bunu yaptı” dedi Kimi, “ 20’ li yaşlarda kaybolan birini arayanın, yüz taraması ile onu bulma çabası “dedi… Anlayacağınız herkes bir şeyler üretti, nedeni anlamak için. Türk ırkının geniyle zaten oynanmadı mı? Kemik yapımızı bırakın, artık ciğerimizi bilmiyorlar mı? O yüzden buyursunlar, milletin 20 yaş fotoğrafını inceleyip dursunlar. Çok çok şahtık şahbaz olduk hepsi bu… Ancak şunu gördüm, elbe

Ağır Çekim Yaşamlar...

Ağır Çekim Yaşamlar… Demek ki koşturmadan,koşuşturmadan da yaşayabiliyormuşuz.Annem “aç mezarı yoktur” der.Şimdilik açlıktan ölen sayısı duyulmayacak kadar az ki daha duymadım. Demek ki her gece bir eğlenceye gitmek için kredi kartını şişirmeyebiliyormuşuz… Tatile gitmeden de yaşanıyormuş meğerse… O kurs senin bu kurs benim sürüklediğimiz evlatlarımız bunları yapmadan da yaşayabiliyormuş meğerse… Meğerse sokağımız, mahallemiz, komşularımız ne de güzelmiş öyle değil mi? Parklarda ki çiçekler ne güzelmiş mis gibi kokularını yeni fark ettik bence ve hatta çok gürültü yapıyorlar diye kızdığımız çocukların ya cıvıltıları…. Meğer bizim bir ailemiz varmış, paradan kariyerden daha önemli. Nasıl da zaman ayırıyoruz ailemize, çocuklarımızı dinliyoruz can kulağıyla ya eşlerimizin nasıl da ilk kez görüyormuşuz gibi gözlerinin içine bakıyoruz. En çok unuttuğumuz değer, sevdiklerimiz için endişe ediyoruz aman bu lanet hastalığa yakalanmasınlar diye… He