Celladına Âşık Olmak…

Celladına Âşık Olmak… Çok fazla, televizyonda dizileri takip etme zamanım olmuyor. Ancak bilgisayarda iş yaparken gözüme ilişen bir dizi ilgimi çekti ve size yazarken diziyi seyretmeye devam ediyorum. Genç kız ve hastalıklı bir ilişkiyi anlatıyor, ayrıca dizi de normal insan yok gibi… Şimdi “eee saadete gel” diyeceksinizdir. Hani hep duyarız; mahkûm bir süre sonra celladına âşık olur, önce mahkûmken onla, geçirdiği zamanlarda kendine kötü davranan ve nihayetinde ölüme götürecek adama garip bir şekilde bağlanır ve onun davranışlarını yorumlamaya başlayarak iyi taraflarını görmek için ısrar eder. Aslında yapmaya çalıştığı, kurtulamayacağını düşündüğü ortamda kendine yeni bir dünya yaratma ve ortamını yaşanır hale getirmektir. Bu diziye göz ucuyla bakarken bütün bunlar aklıma geldi ve gerçek yaşamda aslında, ne çok celladına âşık olduğunu sanan insan olduğunu düşündüm. Hani sürekli toplumun olumsuz değişiminden bahsederiz ya… İşte toplum, bireylerin sapkın ruhlarının sonucu; biat eden, acımasız, vicdansız ve bütün haksızlıklara sessiz kalan bir kitle haline gelir. Zira, anne-baba olarak evlatlarımızı nasıl sevmemiz gerektiğini bilmeden, sevgisiz, ruhsuz bir nesil yetiştirip, bu yetiştirdiğimizin de kendilerine zulüm eden, maddi-manevi ve ruhsal olarak onlara eziyet eden insanlara bağımlı olmalarını sağlarken, kendilerine güvenme, sevme duygularını, bu sapkın ruhların bir gülümsemesine bırakıyoruz. Yani bu sapkın ruhlarının onayını, sevgisini, ilgisini bekleyen yeni sapkın ruhlar yaratmaya devam ediyoruz. Nihayetin de ki hepimiz buna benze duyguları yaşamışızdır. “….aslın da beni çok seviyor” “…..aslında özünde iyi insan” “……aslında sevgisini gösteremiyor” “…..aslında” “….aslında” bu telkinleri hepimiz kendi kendimize yapmışızdır. Nedeni ise çok basit! Ne gördüysen onu yaparsın ve bilmediğin duyguyu, ne ifade edebilirsin, ne de doğru olanı fark edebilirsin? Sonuç mu? Sonuç… Biat eden, haksızlıkları, hoşgörüsüzlükleri, kaba davranışları ve ezilmeyi normal gören ve bunları kendilerine göre olumlu gerekçeler sunarak görmemeye çalışan bir toplum… Eğer, bütün bunlar böyle olmamış olsaydı. Bilmem kaç yıldır iktidar da olan insanların zulümlerini, ekranlarda ya da alanlarda topluma, kötü konuşmaları, azarlamaları, devlet güvencesi olan kişilerin halkı itip kalkması, bu kadar doğal karşılanabilir miydi? Ve hatta” iyi de başka kim var ki?” ya da “gelen de aynısı olacak” söylemleriyle, öğretilmiş çaresizlik yaşar mıydık? Kısacası; Bizler, ailemizde bize ne yaşatılmışsa onunla büyürüz ve kendi çevremizi de ailemizi de bu gördüklerimizle şekillendiririz. Bir toplumun ayarını bozmak istiyorsanız, önce bireyin dengesini bozup, mantığını, aklını elinden alıp, onun yerine sapkın ruhları koyarsanız… İşte, o toplum şu an ki yaşadığımız ortamı oluşturur. Gördünüz mü? Belki saçma olan bir dizi beni nerelere götürdü. Toplumun ve bireyin analizini yapmak elbette ki haddim değil, ancak yaşamımızda o kadar çok karşılaştığımız bir durum ki… Bu düşüncelerimi yazmadan yapamadım. O yüzdendir ki psikolojide, bir aşk acısı vardır. O yüzdendir ki sosyolojide, toplum bilimi vardır. O yüzdendir ki bizler maalesef celladımıza âşık olmaya ve hala bize yapılan yaşamsal, sosyal, ekonomik haksızlıklara bahaneler üretip aşkımızı pekiştirmeye devam ediyoruz… Yine de olsun! Dünya bizi kıskanıyor, Türk insanı yardım severdir aşı önce onlara gitsin, biz Müslümanız yardım etmezsek olmaz, nasılsa genç Mehmetçiğimiz bol, hem vatan sağ olsun değil mi? Şimdilik her zaman olduğu gibi hoşça kalın, akıl ve beden sağlığınızı korumaya çalışın!

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Dünün Ardından…

Neden Küpe Takarlar?

Hadi Yine İyiyiz…