BİR GÜN ÖLÜM…

                                                      BİR GÜN ÖLÜM…

Bazen zorlamanın anlamı olmuyor, çünkü siz elinizden geleni yapsanız da bazı nedenler hep hedefinize ulaşacağınızda engeller getiriyor veya tekrar başlıyorsunuz ya da düzeltemeyeceğiniz sonuçlarla karşılaşıyorsunuz. Belki kabul etmeyeceksiniz ama bunun adı kader… Kaderi de değiştirmek pek bizim elimiz de olmuyor.
Bu ölümün: Ne zaman? Nasıl? Nerede? Karşımıza çıkacağını bilemememiz gibi…
Bizim irademizde gelişen ve önleyemediğimiz ne çok olaylar yaşıyoruz…
Büyüklerimiz ölümün zamanı vardır derler. Hazan mevsimi gibi, bir başladığında ağaçlardan yapraklar dökülmeye! Önlemek mümkün olmazmış…
Tıpkı ölüm gibi…
Hani derler ya! Ölümden öte yol yoktur. Doğru da derler, evet ölümden öte yol yok ve her fani bir gün ölümü er ya da geç tadacak. Bugün çok tatsız bir konu üzerinde yazıyorum biliyorum, belki okumak bile istemeyeceksiniz ancak çevremde gezen Azrail olunca başka konu üzerinde yazmak içimden gelmedi…
Evet, ölüme hazırlanılmaz yok öyle bir dava ölüm hepimizin yüreğini sıkan, bazen korkutan bir kavram, hele yakınlarımızın ölümü bu bizi daha perişan eden bir duygu…
Elbette ki, sürekli ölümü düşünüp yaşayamayız bu sağlıklı bir ruh hali değildir.
Ama ölümün her zaman kapımızı çalacağını bilerek yaşamak, şu kısacık ömrümüzde en azından mutlu, huzurlu, barışçıl yaşamak bizlerin elinde. Unutmayın tek önleyemediğimiz ve kader demek zorunda olduğumuz kavram ölüm…
Ölümü hiç birimiz asla kabul etmeyiz zaten karşımıza mutlaka bin bir türlü bahanelerle geleceği için biz ne ölüme, ne kadere, ne de ölüm meleğine isyan edeceğiz. O yüzden nedenlerle uğraşmak yerine birey olarak insanca, barışçıl, üretken ve mutlu yaşamayı becerip incir çekirdeğini doldurmayan meseleleri dert etmeden ömrümüzün süresini beklersek en azından bizden sonra ki, yaşama örnek ve yaşanabilir bir ortam bırakabiliriz ne dersiniz?
Ayrıca ben şuna çok inanırım, özellikle insan evladının bu yaşama gelmesinin mutlaka bir misyonu vardır. Eğer bunu fark edebilirseniz. Hayatı dolu dolu yaşayacağınızı göreceksiniz.
Ben geliş nedenini mi biliyorum. Ne mi? Allah iki evlat büyütmem ve çevreme iyilik, huzur, bilgi, hoş görü dağıtabilmem için ve bunca akıllının arasında bir de deli lazım diyerek yarattı. Ben böyle düşünüyorum
Peki, siz hiç geliş nedeninizi düşündünüz mü?
Ve unutmayın ki bazı olaylar ne yaparsak yapalım bizim irademiz dışında gelişir var olan kurguya bizler sadece oyuncu olarak katılırız. O yüzden bazen olanlar rıza gösterip kaderimizi en iyi şekilde yaşamamız dışında yapacak hiç bir şeyimiz kalmadığını unutmayalım. Size çok sevdiğim anekdot yazmak istiyorum.Kim bilir belki hayata bakış açınız biraz da olsa değişir ne dersiniz?
“Bir gün ölüm adamın karşısına çıktı ve dedi:
– Bugün, senin son günün.
Adam dedi:
– Ama ben hazır değilim.
Ölüm dedi:
– Bugünkü listemde, senin ismin ilk sıradadır.
Adam dedi:
– Peki, o zaman… Gitmeden önce, gel oturalım beraber bir kahve içelim.
Ölüm dedi:
– Tabi ki.
Adam, ölüme kahve ikram etti. Ve onun kahvesine bir kaç uyku hapı attı…
Ölüm kahveyi içti ve derin bir uykuya daldı…
Adam, ölümün listesini aldı ve ismini ilk sıradan silip listenin sonuna koydu.
Ölüm uyandıktan sonra şöyle dedi:
– Sen, bugün bana çok şefkatli davrandın. Şefkatinin karşılığında işime listenin sonundan başlayacağım.”
Bazen bazı şeyler kaderinde yazılıdır. Onları değiştirmek için ne kadar çabalarsan çabala, onlar hiç bir zaman değişmezler…
Karga ve papağanın her ikisi de çirkin yaratılmıştır. Papağan itiraz eder ve güzelleşir. Ama karga Yaradan’ın rızasından memnun kalır. Bugün papağan kafeste, karga ise özgür…
Şimdilik her zaman olduğu gibi hoşça kalın, sağlıklı kalmaya çalışın!
Bugünkü İnsani Davranış: ‘‘Karşınızdaki insana nezaket sözcükleri (günaydın, iyi akşamlar gibi ) söylemek hem kendinize hem de çevrenize saygıdır.’’

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Neden Küpe Takarlar?

Bekâret Kemeri

İyi ve Kötünün Felsefesi Nedir?