SALLA GİTSİN…

                                                                           SALLA GİTSİN…

Evet, yaşamımız da ne çok küfür ederiz değil mi?
Edeni duyduğumuz zaman kızıyor olsak da, biz her şeye küfür ederiz… Öyle olur ki,yaşadığınız şehrin namı bile olur Adana gibi…
Peki, niçin küfür etme ihtiyacı duyarız?
Ben, çaresiz kalıp elimden hiç bir şey gelmediğinde olaylara küfür ederim ya da kimseyi kırmama adına boş bir odada sakinleşebilmek için küfür ederim… Büyük oğlum bu durumumu tiye alır, “Millet çocuklarına babaanneniz şöyle güzel yemek yapardı… Yerine ben, memlekette ki bütün diplomaları aldı, iyide yazar oldu, bir de iyi küfür ederdi!  diyeceğim galiba” der eğleşir benimle…
Küfür etmenin birçok gerekçesi var, bizler psikolojik ve sosyolojik açıdan neden küfür edermişiz bir irdeleyelim.
İnsanın,  hayatının merkezine  sadece kendisini oturttuğu bir gerçek. Tüm yaşamını kendini ve varlığını ispatlamaya adamış insan evladının her fırsatta kendi karakterine uygun davranışları sergilemekte olduğu da.
Lakin kişinin kendi varlığını ortaya koyma adına gösterdiği yol ve usul bireyin yapısı, eğitimi, bilinçaltı, algı, hayat felsefesi bağlamında değişir.
Kişilerin varlıklarını ilan etmeleri ve kendilerini hissetme durumları değişik yollarla gerçekleştirilir.
Bunun için kimileri konuşmaya, kimileri üretmeye, kimileri ise çeşitli yollarla dikkatleri üzerlerine çekmeye çalışırlar. İşin en kolayı, bir anlam ve değer taşımayan şekillerde dikkat çekip varlıklarını ispata yönelik olanıdır.
Küfür, acizlikle birlikte tahammülsüzlük, öfke, nefret, zayıflık gibi istenmez özelliklerin sebep olduğu bir dışavurum yöntemi olarak da görünür. Başka türlü yenişmenin sağlanamadığı durumlarda çirkin anlamlarla ifade edilen güç gösterisidir.
İlginç olan, küfür ve hakarete başvuranların sosyo-ekonomik yapılarındaki heterojen yapıdır. Bu sebeple onlar için belli bir sosyal aidiyetlik yakıştırması yapmakta zorlanırız.
Sahip olduğu özellikler ne olursa olsun kendini yetersiz ve aciz hisseden kişiler bu yolla öfkelerini boşaltıp, muhataplarını incittiklerini düşünürler.
Küfür edenlerin ve muhataplarının basın, siyaset gibi görünür alanlarda olmaları küfrün içerdiği anlamı genişletir.
Böyle bir durumda kişi küfür ederek hem dikkatleri çekmek hem de karşısındakini hataya sürüklemek ister. Üstelik bu durumda küfrün tek muhatabı söz konusu kişiler olmaktan da çıkmıştır.
Ayrıca bütün bunlarla birlikte özellikle argo ve küfür kültürel, toplumsal farklılıklardan da ortaya çıkar, çevresinde sürekli bu tür konuşmalarla büyüyen birey için argo ya da küfürlü konuşma normalleşmiştir.
Öyle hale gelir ki, artık şaklaşma da bile rahatlıkla kullanılabilir ki, bunu sokaklar da çok rahat görebiliriz. İki arkadaşın konuşmasını duyduğunuzda, “yuh… Bu kavgada bile söylenmez “ derken onların kahkalarla gülüştüğüne çoğu kez tanık olmuşuzdur.
Hatta annemin arkadaşı öğretmen emeklisiydi. Bu olayı şöyle anlatır, “Öğretmen okulundan yeni mezun olmuştum beni bir dağ köyüne yolladılar, daha 17-18 yaşındayım, neyse bir gün okula geciktim köy okulu, herkes bir sınıfta sevimli bir kız çocuğu vardı ve beni çok sevmişti… Gecikince bizim kız ayağa kalıktı “gızz orispiii nirde kaldın?  Merak ettim” dedi…
Bu kelimenin karşılığında hiç bir şey diyemedim için için öfkelendim.
Sonra bir öğrendim ki, köyde insanlar birini çok sevince canım, hayatım gibi bir birine orispii diye seslenirmiş” ve gülerek devam ederdi. “Yani anlayacağınız daha 17 yaşında orispii oluvermiştim” diye…
Bilirsiniz Azeriler devlet büyüklerine pezevenk der…
Türkiye de olsa bu söz yüzünden adam vururlar. Ama orada saygı ifadesidir…
Kültürel farkılıklar, yetiştiğiniz ortam bizim çaresizliğimizi, öfkemizi, nasıl dışa vuracağımızı bile belirler…
Ama küfür yine de bize yakışmıyor… Bu arada siz siz olun argo ya da küfürlü konuşacağınız zaman yaşadığınız yöreyi tanımadan böyle bir girişim de bulunmayın Alimallah kültür mültür demez ensenize yapışırlar.
Şimdilik hoşça kalın sağlıklı kalmaya çalışın…

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Neden Küpe Takarlar?

Bekâret Kemeri

İyi ve Kötünün Felsefesi Nedir?