UMUTSUZLUĞUN İÇİNDEKİ UMUT!
UMUTSUZLUĞUN İÇİNDEKİ UMUT!
Bazen elin, kolun kalkamaz yüreğin şişer ve anlam veremezsin çektiğin sıkıntıya. Her şey üstüne gelir doğru, dürüst olmak istersin çoğunluğun eğri olduğu yerde. Ama bir türlü umutsuzluğa düşmemek için çabalar çabalar ve tekrar aynı noktaya gelirsin.
İsyan etmek istemezsin yaşadıklarına…
Sorgulamaya başlarsın neden!
Neden? Hep eğri yollar , eğri insanlar çıkar karşına ama yinede umudunu tüketmemeye gayret edersin.Kızarsın bağırırsın her şeye rağmen umutsuzluğun içinde umut ararsın….
Evet, çoğumuzun hayatı hep böyle değil midir?
Hepimiz neden sürekli böyle bir kısır döngü içine gireriz hiç düşündünüz mü?
Geçenlerde bir dost meclisindeydim. E…bir grup insan bir araya gelince ne konuşur?
Elbette ki, Ne olacak bu halimiz der. Öyle değil mi? Bizler birilerini suçlamayı, kahveler de ya da içki sofraların da memleket meselelerini, gidişatı, hoşnutsuzluğumuzu anlatmayı ödev biliriz …
Sonuç mu? Orada memleketin bu hale gelmesindeki suçluları bulur üzerine yargılar ve memleketi kurtarıveririz. Ertesi gün, her şey unutulur bir daha ki, buluşmaya kadar. Peki, bu memlekette yaşayan insanlar uzaydan falan mı geldi? İşte onu kimse birbirine sormaz.
Bizde de durum bu oldu. Masada bir umutsuzluk bir isyan ne olacak halimiz?
Ne mi olacak halimiz? Çok basit dedim. Eğer biz insan olmayı becerir, çıkar peşinde koşmayı bırakırsak bu memleket adam olur, ancak sürekli seçilmişler üzerinde teoriler üretirsek bizden bir halt olmaz. Arkadaşlarımdan biri “nasıl yani?” dedi,
Bakın müfredat yeterli değil deyip öğretmen eksikleri tamamlamazsa, hiçbir eğitim programına para harcarım diye katılmazsa, her zor öğrenen çocuğa bu çocuk da zeka geriliği var derse, bunun yanında devlet memuru zihniyetini bir kenara koymayı beceremeyen memurlar ortada cirit atarsa, belediyeler de olmak üzere partizanlık yapıp memur işini düzgün yapmazsa, haram yemenin normal olduğunu benimserse, tekrar söylüyorum kim değiştirecek bu gidişatı ve hangi seçilen lider bunun farkında olacak.
Etraflarında o kadar dalkavuk var ki, kimse kral çıplak diyemeyecek ve sonuçta herkes halinden memnun görünürken, memnun olmayan bir kitlede çaresizlikten saçını başını yolacak… Olay budur!
Sen kendini birey olarak yetiştirmezsen, hep fazlasını istersen daha daha diyerek dövünüp durursan, Atatürk diye inlerken bir Atatürk Parkı’na gitmeye zorsunursan habire eşitlik, hak, hukuk, vatan, millet derken en büyük ihaneti yaparsan, verilen her görevi kötüye kullanırsan, sandıkta oyuna sahip çıkmazsan…
Memleket parsel parsel satılırken, siyaseti halk için değil kendi için yapanlara şakşakçılık yapıp nemalanma derdinden üç maymunu oynarsan…
Söyleyin bana seçilmişler ne yapsın! Bakıyorlar, herkes mutlu mesut.
Biz hala umutsuzluğun içinde umut aramaya devam edelim belki bir gün bir yerde o umudu buluruz ne dersiniz?
En çok çocukları ve hayvanları severim niye mi? Çünkü Onlar gerçekten çıkarsız, beklentisiz ve kaybetmedikleri bir umutları var ve onu elde etmek için yılmadan uğraşırlar, hep mutlu olmak için kodlanmışlar sanki ve basite alınmayacak çabaları var. Bazen insanları hafife almak için “Çocuk gibisin, çocuk gibi davranıyorsun” denir ya. Bu hikâyeden sonra çocuk gözüyle bakmanın basit olmadığını anlıyor insan.
Babası İspanya’nın en ağır siyasi cezalarının verildiği bir hapishanede mahkûmdu küçük kızın, fırsat bulduğu her hafta sonu babasını ziyaret için annesiyle birlikte hapishaneye giderdi.
Yine bir ziyarete giderken babası için çizdiği resmi yanında götürdü, ancak hapishane kurallarına göre özgürlüğü çağrıştıran her türlü şeyin mahkûmlara verilmesi yasaktı.
Bu sebeple kâğıda çizdiği kuş resmini kabul etmemişler ve oracıkta yırtmışlardı…
Çok üzülmüştü küçük kız… Babasına söyledi bunu, o da
“Üzülme kızım, yine çizersin; bu sefer çizdiklerine dikkat edersin olur mu?” dedi.
“Üzülme kızım, yine çizersin; bu sefer çizdiklerine dikkat edersin olur mu?” dedi.
Küçük kız diğer ziyaretinde babasına yeni bir resim çizip götürdü.
Bu sefer kuş yerine bir ağaç ve üzerine siyah minik benekler çizmişti. Babası keyifle resme baktı ve sordu:
Bu sefer kuş yerine bir ağaç ve üzerine siyah minik benekler çizmişti. Babası keyifle resme baktı ve sordu:
“Hmmm! Ne güzel bir ağaç bu! Üzerindeki benekler ne? Portakal mı?
Küçük kız babasına eğilerek, sessizce:
Küçük kız babasına eğilerek, sessizce:
“Hşşşşt! O benekler ağacın içinde saklanan kuşların gözleri!…..”
Umutlar hep vardır… Yeter ki, pes etmeyelim ve haksızlıklara karşı bireysel mücadelemizi sürdürelim. Toplumu oluşturan bireydir… Birey kötüyse toplumda, yöneten de artık kokuşmuştur!
Şimdilik her zaman olduğu gibi hoşça kalın, akıl sağlığınızı korumaya çalışın!
Yorumlar
Yorum Gönder