YA GİDERSE! NAPOLYON VE JOSEPHİNE

YA GİDERSE! NAPOLYON VE JOSEPHİNE

Bu aralar güçlü kadınları ve aşkları yazmak istiyorum. Belki okuduğum kitapların etkisi, belki de şu yaşanan çıkar ilişkileriyle yürüyen çarpık birlikteliklerin etkisi vardır.
Bugünkü yazım güce tutsak olmuş ve bunun özgüvenini yaşamış bir patroniçenin kaybedişi üzerine.
Tarih sevenler bilir dillere destan Napolyon’un Josephine sevdasını. Aşk rehavetine kapılan insanlar hele birde tek taraflı sevdanın kahramanıysa nedense hiçbir zaman vazgeçilmeyeceklerini düşünür ve âşık olanın gözyaşına bakmadan etinden sütünden yaralanırlar. Tarihler eskise de bugün de yaşansa, mesele hep aynıdır. ‘‘Kaçan kovalanır ‘’ hikâyesi…
Ben, İnsan ilişkilerini hayvanlar âlemine benzetirim. Erkek ya da dişi güçlü, güvenilir, soyunu devam ettirebilecek eşler için mücadele eder. Mücadeleyi kazanan görevini bir süre sonra tamamlamanın rahatlığıyla güçlü başka eş aramaya başlar çünkü türünü devam ettirmelidir.
Şimdi ne alaka demeyin, bizde de durum bu değil mi? Hep güçlü ve bizle mesafeli olan kişilerle iletişim kurmaya çalışmıyor muyuz?
Elbette ki birkaç fak var onu da yazımın sonunda sizle paylaşacağım. Evet, tarihi bilgilere göre büyük aşk… Buyurun okuyun;
‘‘Napolyon ve Josephine arasındaki aşk tam olarak karşılıklı büyük bir aşk hikâyesi midir bu konu biraz muallâk. Napolyon, Josephine’ye büyük bir aşk ile bağlıyken Josephine ise Napolyon’dan daha çok onun gücüne âşıktı. Basit bir köylü kızıyken ülkenin kraliçesi konumuna kadar yükselen Josephine, 32 yaşında ve iki çocuğa sahipken Napolyon ile evlenir.
Kendinden beş büyük olan ve daha önce bir evlilik yapan bu kadına ilk görüşte âşık olur Napolyon. Onun güzelliği işvesi, cilvesi Napolyon’u çok etkiler. Josephine de Napolyon’un kahramanlık hikâyelerini ağzı açık dinler. Bir tutku duyar Napolyon’a ve ne zaman ne yapmasını gerektiğini daima bilir Josephine. Napolyon imparator olduğunda önünde eğilir ve onu selamlar. İmparatoriçe olma arzusu artar her an. Hanedandan gelen bir kadın olmaması sebebi ile herkes karşı çıksa da bu duruma Napolyon kimseyi dinlemez. Bir imparatorun gözünü aşk işle kör etmek ve imparatoriçe olmak…
Daha fazla ne isteyebilirdi ki Josephine…
Napolyon uzun süren savaşlarla uğraşırken o daha çok sarayda partiler ve eğlenceler düzenlemekle meşgul olur. O her gün mektup yazsa da cevap vermez, soğuk mektuplarla onu çılgına çevirir. Onun bu tavrı Napolyon’u çılgına çevirse de daha da bağlar. Erkeğini süründüren bir aşk hikâyesidir onlarınki.
Bu durum sebebi ile bütün hanedanlık ona karşıdır ancak Napolyon’un gözünü kör eden aşkı sayesinde her istediğini yapabilir. Fakat bir sorun vardır; Napolyon’a veliaht olabilecek bir çocuk doğramamıştır ancak Napolyon’un onu terk edeceğini hiç düşünmez. Sonunda işler onun için iyi gitmez ve Napolyon ayrılık kararı alır. Başka biriyle evlenip bir veliaht sahibi olan Napolyon’un ölürken bile son sözü Josephine olur…’’
Hikaye bu şekilde son buluyor….
Peki, bu gerçek bir aşk mı?
Napolyon değil de herhangi biri olsaydı Josephine bu aşk hikâyesinin kahramanı olur muydu?
Peki, kelle koltukta savaşlardan savaşlara koşan bir insana âşık olan kadın ya da erkek, âşık olduğuna bu kadar duyarsız davranabilir miydi?
Ya nihayi son hiç ‘‘ya giderse’’ diye düşünmeyip âşık olan adama insafsızca davranan Josephine’in hüsranı…
Ve aslında bu aşkı sadece kendinin yaşadığını fark eden koca imparatorun kararı….
Sizce bu aşk mı?
Şimdi gelelim hayvanlar âlemine benzemeyen tarafımıza.
Evet, kadın ya da erkek olarak bizden güçlü olanı seçeriz ki özellikle geçmişte otorite boşluğu yaşamış ve kendi hayatında otorite olmak zorunda olan insanların seçtikleri kişiler hükmeden, otorite kuran kişilerdir. Kişilikler birbirini çeker hangi taraf otorite olmaktan daha çok usandıysa diğerinin otoritesini kabul eder. Nedeni karar vermekten yorulmak, yükünü hafifletmektir.
Asıl sorun, kişiler nihayetin de birbirlerine benzedikleri için aynı duyguları yaşarlar fark edilmeyen ya da algılanmayan şudur; Otoriteye boyun eğme ya da eğmeme tercihi yapılır. Yoksa kimse kimseden üstün, akıllı, yetenekli ya da aciz değildir. Genel de otoriteye boyun eğme görevini kadın üstlenir nedeni de doğuşundan gelen anaçlığı, toparlayıcı ve sorun çözme yeteneğinin daha gelişmiş olmasından ileri gelir.
Ayrıca kadınlar çok akıllıdır eğer gücünden faydalanacakları bir erkek varsa gözlerinin yaşına bakmaz evli, bekâr, sevgilisi var hiç önemsemez özellikle yaralı kuş rolüne bürünür ve bu gücü elde eder. Ta ki işi bitene kadar. Yani Josephine’in aşkı gibidir bu aşk..
Ben şunu derim hep, “ Sizin adınız sadece Ali, Veli iken yanınız da kim vardı?”  ve “insan evladı hep iyi güngörmez inişler çıkışlar hastalıklar yaşarken sizle içi sızlayan kimdi?”
Bu soruya siz cevap verin ama tek bildiğim gücünüz varken yanınızdan ayrılmayan, en büyük sensin diyenlerin olmayacağı… Ve size göre asla gitmez dediklerinizin kıymetini bilmeden onları un ufak etmeden bir kez daha düşünün ‘‘ya giderse !”
İnsan ve hayvanı ayıran en büyük özellik,  hayvanların insan evladı kadar acımasız olmamaları. Onların hedefi belliyken insanlar kötü kalpleri yüzünden gücü de aşkı da kirletmeye hazırdır.
Aşk ne biliyor musunuz? Dost, arkadaş, sırdaş olmayı becerip koşulsuz beklentisiz bir yerler de sizden uzak olsa da nefes aldığını bilerek mutlu olmaktır…
Her zaman “ya giderse” yi düşünüp kıymet verin sevdiklerinize, çünkü asıl gidiş ölümdür!!!
Gerçek sevdaları yaşamanız,aşkın ne kadar kutsal olduğunu fark etmeniz dileği ile….
Şimdilik her zaman olduğu gibi hoşça kalın, akıl ve ruh sağlığınızı korumaya çalışın!

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Neden Küpe Takarlar?

Bekâret Kemeri

İyi ve Kötünün Felsefesi Nedir?