CELLADINA ÂŞIK OLMAK!


CELLADINA ÂŞIK OLMAK!

Biliyorsunuz artık ‘‘STOCKHOLM SENDROMU’’  bir insanın cellâdına âşık olması ya da katiline mi desek?

Sendrom 1973 yılında 6 gün boyunca banka soyguncusunun rehinesiyken suçluya bağlanma hikâyesinin sonucunda ortaya çıkmış bir çeşit psikolojik belirtiler…

İyi de hangimiz cellâdımıza âşık olmadık ki!

Yıllar yıllar önce,  bir velimin başına buna benzer olay gelmişti. Çok iyi maddi ve manevi evliliğini attan inip eşeğe binmek üzere bitirmişti. O zaman elbette ki ben de çok genç bir insanım, aklım ermedi. 
Sonuç mu? Cellâdına âşık olmuş, katiline biat etmiş her kadının yaşadığı acı son…

Her şeyi elinden alınmış ve hiçbir mesleği olmayan bir insanın terk edildikten sonra yaşayacağı aklınıza gelebilecek en kötü yaşanan acılar…

Sakın kimseyi yargılamayın, ‘‘yaşamam ya da yaşamadım’’ diyen yanılır…

Bir kadın düşünün ya da erkek hiç fark etmez…

Yok mu? Etrafınız da ya da siz hiç mi? –Mış gibi yaşamadınız?

Bu soruların cevaplarını kendinize verir misiniz kendinize?

Evet, bir insan düşünün lütfen!

Birine aşık olduğunu sanan ve aşık olduğu insanı yaşamının merkezine koyan ve hatta ailesini, çocuklarını ya da sosyal çevresini hiçe sayan…

Mutlaka yaşamış ya da yakinen duymuş görmüşsünüzdür…

İşte!

Cellâdıyla karşı karşıya gelmiş bir kurban…

Kadın ya da erkek hiç fark etmez,  aşkı  uğruna her fedakârlığı yapmasına rağmen karşısındaki insan tarafından bir türlü sevilmeyen, horlanan, aşağılanan, önemsenmeyen, maddi-manevi kullanılmaya razı gelen kısacası gönüllü biat eden o kadar çok insan var ki çevremiz de ve bütün bunlara razı gelen insanın da karşıdan hiçbir beklentisi yoktur. Sadece tek beklentisi her insan gibi kabul görmek ve sevilmek hepsi bu!

İşte!

Katil avını tuzağına düşürmüştür. Bağımlı olan tarafın bu hastalıklı halini fark eden katil bütün ego tatminini yaşamak o zevki doyasıya tatmak için avına yapabileceği bütün kötülükleri yapar çünkü çocukluğunda yaşadığı ezilmişlik, horgörülmüşlük, aşağılanmışlık gibi…

Negatif duygularını, karşısındaki insana baskın davranışlar göstererek eksikliğini gidermeye çalışır.
Katil bu kötülüğün de adını koymuştur ‘‘evet, ben bencilim, egom yüksek ve ben özelim, canın isterse yoksa haydi! Eyvallah’’ diyerek de hastalıklı ruhunu kendince temizlemeye çalışır…

Aslında kocaman aptal bir pisliktir hepsi bu!   

Ama bu cani ruhlu insanlar öyle ilkel benlik  batağına gömülmüşlerdir ki  ego dedikleri aslında ilkel benliklerini besleme adına mutlaka bir hata yaparlar.Yaptıkları onlara göre hata değil karşıdaki insanı ezmek, ruhunu zedelemek için yapılmış bir eylemdir.

Bu belki bir aldatma, beni herkes tercih ediyor istediğimi yaparım edepsizliği ya da karşıdaki insanın artık sabrını zorlayacak aşağılık davranışlarla ortaya çıkar.

Cellâdın asıl planı kurbana kendini daha çok bağlamaktır ama plan her zaman tutmayabilir ve maymun acı çekse de gözünü açmış olur.

İşte bu durum da artık kurban katilinin elinden kurulabilmiştir.

Cellât zaten pisliğin teki olduğu için yeni bir kurban mutlaka bulur. Bakın bu çok garip aslında psikoloji de değil yani siyah beyaza her zaman cazip gelir ya da halk arasın da bu insanlar için ‘‘yıldızı kancık’’ tabiri vardır ki cellat ruhlular için bu tabir ‘‘cuk’’ diye oturur.

Öncelikle aşk dediğimiz kavramın altın da haz duygusu yani bedensel çekicilik yatar eğer tutkulu hale gelir ve insan yaşamını normalin altında bozmaya başlarsa bu hastalıktır.

İşte bunu fark eden karşıdaki taraf sizin katilinizdir!

Şimdi siz bu soruma kendi kendinize cevap verin lütfen!

Son bir haftadır eşlerini öldüren katillerden ne farkı var bu cellâtların?
Onlar bir şekilde yaptıklarının cezasını çekecekler

Peki,

İnsan yaşamını altüst eden, insan ruhunu katleden ve hiçbir ceza almadan insanmış gibi aramız da dolaşan bu cellâtlar, onlar ne ceza alacak?

Şimdilik her zaman olduğu gibi hoşça kalın, akıl ve beden sağlığınızı korumaya çalışın!  


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Dünün Ardından…

UYANIŞ...

Kayıp Nesil...