Yorgun Ruhlar…
Yorgun Ruhlar…
Ruhlarımız nede çok yorgun öyle değil mi?
Sanal bir yaşamın için de korkunç yalnızlık…
Anlamsız bir siyasi mücadelenin ocakları söndürdüğü
acı…
İnsanların çaresizlikten kendini yok etmeye karar
vermesi…
Dermanı olan hastalıkların dermana ulaşmaması…
Yangınlar, depremler, felaketler…
Ruhumuzu yorabilecek o kadar çok olaylar yaşıyoruz ki,
bu yorgunluğa şaşırmamak gerek.
Ancak sadece kınıyor, bol bol yorumlar yapıyor ve
çaresizliklerimiz üzerine sadece konuşuyoruz…
Bütün yaşanan olumsuzlukları hepimiz biliyoruz,
önemli olan bu şartlar da ruhumuzu nasıl korumalı ve insan olarak, toplum
olarak nereler de hatalar yaptığımızı bilip artık, önce kendimizi değiştirmemiz
gerekmiyor mu?
Şimdi kimin söylediğini unuttuğum bir söz geldi
aklıma “Devrim istiyorsak, önce biz devrim olmalıyız”
anlayacağınız önce birey
olarak kendimizden başlamalıyız, yanlış dediklerimizi düzeltmeye…
Eskiden de ciddi siyasi ve ekonomik zorluklar
taşıyan bir ülkeydik. Hep yanlış seçimlerimiz, seçtiklerimizin yanlış
politikaları, bizi sürekli bir kaosun içine sürüklemedi mi?
Peki, ne oldu da ruhlarımız bu derece yorgun ve
yalnızlaştı?
Bunun bariz nedenlerinden biri, birey olarak
bencilleşmemiz olabilir mi? Ve mücadele etmek yerine işin kolayına kaçıp hazıra
alışmamız?
Öyle gözlerimiz ve ruhumuz aç ki, hep her şeyin en güzeli,en
iyisi bizim olsun ama hiç mücadele
etmeyelimmin, peşinde değil miyiz?
A partisi B partisi hiç fark etmez,
Yanlış yönetiliyoruz ve bunun farkındayız. Neredeyse
bütün ülkelerle sürekli çatışma içindeyiz.Ülkelerin iç işlerine karışmaya bize
ait olmayan savaşlarına dahil olmaya başladık ve bu uğurda gençlerimiz yok olup
gidiyor.Bütün olacakların seçtiklerimiz farkında değil miydi?
İntihar eden insanlar; Öyle ya da böyle canlarını
yok etme kararı verdiklerinden önce kimse bu durumlarını fark etmedi mi?
Sanal dünyaya gömülmüş insanlar, gerçek dünya da hiç
mi? iyilikleri olmadı ki, sevgiyi, arkadaşlığı, dostluğu buralar da arar…
Bütün bu yaşananların tek suçlusu bizleriz…
Çünkü öyle ruhlarımızı karattık ki,ne yanımızdakinin
farkındayız ne de kendimizin…Menfaatlerimiz uğruna bütün yanlışları kabul eder
hala gelirken, ruhlarımızın yorulduğunu fark edemeyecek kadar biçareyiz..
Bir Ülkeyi sevmek mücadeleyle başlar,
Bir insanı sevmek emek ister,
Bir evladı büyütmek, İnsan yetiştirmek, sabır, hoşgörü,
iyilik, sevgi, kocaman bir yürek ister,
Salt memleket meselelerini yazıp çizmek, sevdayı hep
ayrılık terk edişlerle beslemek, bir insana yardım etmek için kampanyalar
düzenlemekle bu işler ancak bu kadar olur…
Önce kendimizi sevmeliyiz, kendimizde değişimlere
başlamalı uzaklara değil en yakınımıza merhem olmaya çalışmalıyız.
Şehitlerimize üzülenler, önce ülke sevdasının ne
olduğunu bilip partizanlık yerine doğrunun peşin de koşarken doğru olmalı,
Sevda, yalnızlık,özgürlük kelimelerini bolca kullananlar,bu hayatta
neler yaptıklarını bir düşünmeli zira bu kavramlar da mücadeleyle anlam bulur,
Yaşamını yitirenlere ya da hastalıktan çaresiz
olanlara “vah vah!” diyenler önce çevresinde neler oluyor bitiyor, yan
dairedeki komşusu ne halde diye düşünebilmeli,
Çocuğum tacize, istismara uğramışsa “ben ebeveyn
olarak neredeydim, nasıl fark etmedim?” Üzerine düşünmeli…
Anlayacağınız aslın da biz ruhlarımızı yorarken ananelerimizi,
örf ve adetlerimizi, edebimizi çoktan raflara kaldırırken insanlığımızı
yitirdik…
Yorgun ruhlarımız….
Yorgun, çaresiz zavallı nesiller yetiştirmeye devam
ediyor,
Bu dünyayı cennete de cehenneme de çeviren bizleriz.
Hadi artık devrimin kendisi olalım ve evlatlarımız için toplumun kaderini
değiştirelim.
Boş kalem şövalyeliği yerine mücadele etmeye ne
dersiniz? Çünkü güç sizsiniz, sadece silkinin ve yansımanıza bakın!
Şimdilik her zaman olduğu gibi hoşça kalın, akıl ve
beden sağlığınızı korumaya çalışın!
Yorumlar
Yorum Gönder