Melekler De Ölürmüş…


Melekler De Ölürmüş…

Keşke sizlerle günlük yaşanan saçma sapan konuları paylaşabilseydim…

Çocukların gelişiminden,

Sevda çekenlerin ruh halinden,

Ekonomik sıkıntıdan, iktidarın ve muhalefetin saçma sapan yönetimlerinden bahsedip ahkâm kesebilseydim…

Yok yapamıyorum,olmuyor,canım yanıyor hem de cayır cayır …..

Evet, melekler de ölürmüş…

Size adını da yazsam tanımazsınız bu meleği. Melekler, biliyorum ki sadece ihtiyacı olana görünür…
Benim meleğim, downlu torunun melek annesi...

Hepinizin çocukluk arkadaşı mutlaka vardır, hiç ayrılmamış kötü gün de iyi gün de çocukluğunuzu, gençliğinizi,olgunluğunuzu ve yaşlılığınızı beraber yaşadığınız.Onların ailesi sizin aileniz  olur.Bir bakarsınız ikinci aileniz onlardır.

İşte, benim meleğim oydu…

Ahiretliğimin annesi… Teyzem,

Sıkıntılarla dolu bir gençlik, yıllarca köy, kasaba,  şehir şehir gezen bir öğretmen. Atatürk’ün aydın kadını… 

Şu an da 30 yaşında olan downlu torunun melek annesi, Melek anne daha 38 yaşın da sadece torununu büyütebilmek, çalışmak zorunda olan arkadaşıma destek olmak için erkencecik yaşta emekli olmuştu…

Çünkü, torunu damadı tarafından istenmemiş öleceği beklenmişti, bu melek anne yıllarca torununa baktı, onun yaşamını kolaylaştırmaya çalıştı,öyle iyi ve hoşgörülü insanla tanışmak şu zamanlar da o kadar zorken,  onun yüzüne baktığım da aydın ve sevecen bakışıyla bu dünyadan olmadığını hep düşünürdüm.

Torunu ona doğru bir isim takmıştı ‘‘melek anne’’

Ben, melek teyzemi,arkadaşım kolunu kanadını, downlu başka bir melekte, melek annesini lanet virüse kurban etti..

Yazmakta zorlanıyorum, aklımı toparlayamıyorum, çok kayıplar verdim,çok acılar çektim ama bu hepsine tuz biber oldu ne cenazeye gidebildim ne de ahretliğimin acısını paylaşabiliyorum…

Canım meleğimizin doktorla son konuşması işte bu beni darmadağın eden konuşma, doktorla torunun adı aynı olunca doktorun elini tutmuş ve ‘‘oğlum bana ihtiyacı olan torunum var o bensiz yapamaz, onun için beni iyileştirin’’ demiş. Ölüm yatağında  bir anneannenin  tek derdi torunu olmuş.

Telefondaki feryadı hiç unutamayacağım ‘‘Seray, yüzünü bile göremedim, helalık  bile alamadım ve anancığım tek başına öldü’’   

Acılar paylaşıldıkça azalır derler. Nasıl bir zaman dilimin de yaşıyoruz ki acımızı paylaşabilecek bir dost omuzu bile, bize bu lanet virüsten dolayı çok uzak…

Bu virüs bize gerçekten okkalı bir hayat dersi veriyor, bazen sıkıldığımız rutin hayatımızın aslın da ne çok değerli olduğunu, normal yaşantımız için  her gün şükretmemiz gerektiğini, aslın da şu dünya da ne kadar yalnız olduğumuzu, mevkinin- makamın,paranın- pulun ,hırsın anlamsızlığını,kalp kırmanın ,insanların yaşamını bencilliğimiz uğruna mahvetmenin anlamsızlığını tekrar tekrar bize gösteriyor ve göstermeye devam ediyor…

Kinin, nefretin, taht kavgalarının, sevgisizliğin aslında insanlığımızı yok eden duygular olduğunu bu şekilde fark etmek…

En acı olan da bu!

Hani ölmek üzere olan o bebeciğin son kelimesi ‘‘Sizi Allah’a söyleyeceğim’’ olmuştu ya…

Evet, bizi gerçekten o masumların çektiği acılar, bu hale getirdi…

Kinimiz,nefretimiz,kötülüğümüz karşılıksız mı, kalacaktı?

İşte! Şimdi…

Ne dirimize, ne ölümüze bir faydamız var.

Lütfen!

Bu salgını önemseyin ve artık sevdiklerimizin ölümünü çaresizce beklemeyelim.

Süreç çok zor, maddi-manevi sıkıntılar yaşıyoruz ancak şu an da evde kalmanın dışın da elimizden hiçbir şey gelmiyor.

Umarım sağlığımızın, aldığımız nefesin ve sıkıldığımız rutin hayatımızın, bizim için aslın da ne büyük nimet olduğunu fark edip bundan sonra şükretmesini biliriz…

Biz bir meleğimizi virüse kurban ettik. Huzur için de uyu kanatsız melek öğretmenim…

Evde kalın! Sevdikleriniz için, aileniz için ne olur evde kalın…

Şimdilik her zaman olduğu gibi hoşça kalın, akıl ve beden sağlığınızı korumaya çalışın!



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Dünün Ardından…

Neden Küpe Takarlar?

Hadi Yine İyiyiz…