Yine bir bayram geldi…



Yine bir bayram geldi… 

Kimi için hüzün, kimi için mutluluk… 

Bu bayram kısıtlamalar da olsa mesajlarla, telefon görüşmeleriyle bir şekil de sevdiklerimizin iyiliklerini öğrenerek, gelip geçecek. 

Ya yitip gidenler? 

Kimini kalbimize gömdük, kimini toprağa, ne toprak doydu sevdiklerimizi almaya, ne namertlerin soyu tükendi, usanmadılar kalplerimizi karartmaya… 

Diyeceksiniz ki bu hep vardı, şimdi bayramın suçu ne? Elbette ki bayramın hiçbir suçu yok, lakin nedense bütün özel günler bana hep üzüntü verir. Kim bilir belki çocukluğumu bir bayram günü terk ettiğim için… 

Hiç, “nerede o eski bayramlar” demedim çünkü o eski bayramların da yeni bayramların da için de hep biz vardık. Anlayacağınız çocukluğumuzun da eski bayramlarımızın da canını okuyan yine bizleriz.  

Eski gelenek-göreneklerimizi devam ettirmeyelim diye kimse kürekle ağzımıza yüzümüze vurmadı. Bayramlar hala eski bayramlar ancak biz eski biz değiliz tek fark bu. 

Mesela ben, eskiden bu kadar acı çekmiyordum çünkü bütün sevdiklerim sağ ve sağlıklıydı. Hiç bu kadar kalbim acımamıştı, kimse kalbimi acıtmak için uğraşmadı. 

Aklım ermiyordu ki bu kadar yoksulluğu, ihaneti, vahşeti göreyim, her şey bana güllük gülistanlık, her gün zaten bayramdı… 

Ya şimdi? 

Zaten sık sık gittiğim mezarlığa “aman ha arife olmasa da bayram da gitmeliyim” telaşına kapılıyorum. Telefonu elime alıyor ve bir an rehberimdeki ismin artık aramızda olmadığının acısını yaşıyorum.  
Bir tek anacığım var hayatta,” bayram da yanına gitsem mi, gitmesem mi?” Kaygısını yaşıyorum zira salgın aynı şiddetiyle devam ediyor “ya ona bir şey olursa?” 

Televizyonu açıyorum ya da sanal medyadan takip ediyorum, yine bir kadın öldürülmüş ve hala İstanbul sözleşmesi üzerinde yaşanan oyunlar… 

Bir taraftan, gerçekten yokluk çekenlerle diğer taraftan, bir gecede bir asgari ücreti masa da bırakanları görüyorum… 

Sokakta perişan sümüklü çocuklar yalın ayak başıkabak koştururken, yine aynı sokakta bayram telaşesi için de evladına yeni kıyafetler almaya çalışan, cebinde ki son kuruşunu yok olmadı kredi kartında ki son limitini de kurban almak için uğraşan aileleri görüyorum. 
  
Ya, bayram arifesi işten çıkarılmaların engellenmesi sonucu, aslın da işten çıkarılan, ücretsiz izin verilen insanlar… 

Bir taraftan da zamanın da canım dediklerinin birer düşman haline geldiğini görmek… 

İşte, buna ne aklım eriyor, ne de kalbimin acısı diniyor.  

Evet, yine bir bayram geldi! 

Aslın da bayramlar hiç değişmedi, değişen bizler olmadık mı?  

Her acıyla olgunlaşan, her terk edişle darmadağın olan, her yanan cana sonsuz acılar çeken, bizlerdik değişen… 

Biz büyüdük… 

Sadece büyüdük! 

Kirletmedik dünyayı, kirlendiğine artık şahit olmaya başladık. 

Yoksa kötülükler, eşitsizlikler, hainlikler, namertlikler asırlardır yok muydu?    

Belki, çekirdek ailemiz de yine çocukluğumuzda ki bayramların güzelliğini yaşatarak en azından anın keyfini çıkarabiliriz ne dersiniz? 

Ne demiş Latin edebiyatının ünlü ozanı Horatius ‘‘carpe diem’’ , ‘‘günü yakala’’   

“Yarının ne olacağı belli değil, içinde bulunduğun zamanın kıymetini bil, yarına mümkün olduğunca az güven ve  ‘‘günü anlamlı yaşa!” 

Umarım bu güzel günü sevdiklerinizle anlamlı ve dolu dolu yaşar, geleceğini bilmediğiniz yarının umuduyla hanenize bir pişmanlık daha eklemezsiniz… 

Sevdiklerinizle bayram anını mutlu, sağlıklı geçireceğiniz zaman dilimi sizlerle olsun, iyi bayramlar! 

Şimdilik her zaman olduğu gibi hoşça kalın, akıl ve beden sağlığınızı korumaya çalışın! 




Seray  LEVENT
ÖZGECAN ÇOCUK YUVASI ve KULÜBÜ
 1505647430754_IMG_1894.JPG 
0322.4582496-4583053

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Dünün Ardından…

UYANIŞ...

Kayıp Nesil...