Aşk Olsun!

Aşk Olsun! Sabah erken saatler, yuva da evrak işlerim var, gün içinde ki yoğunluktan dolayı bu işleri ya sabah erken ya da akşam geç saatte yapmam gerekiyor. E…Ekmek kolay kazanılmıyor. Allah iş yoğunluğu versin de bizler yorulalım. Evraklarla uğraşırken youtube açtım, karşımda Nalân klibi, nedense bu şarkıyı seviyorum. Sözleri bana anlamlı geliyor. Bir adamın sevdiği kadına “bırak artık beni” demesinin en naif sözlerini duyuyorum her seferin de ve Nalân’a yazılmış bir şarkı ayrılmak isteyen biri olsa da her kadına nasip olmaz şarkı sözü yazdırmak. Şarkıyı dinlemeye başlayınca işi gücü bıraktım ve bugün “aşk olsun!” Demek istedim… Evet, aşk olsun! Öyle yoğun ve kötü günler geçiriyoruz ki duygularımız karman çorman, kalplerimiz taşlaşmış. Yokluk, siyasilerin atışması, sınırlarımızda ki kargaşa, komşularımızın savaşları, cinayetler, tecavüzler, bitmeyen lanet salgın, yaşanan türlü türlü haksızlık… Sanki bizleri bizden aldı gitti… Bedenler yaşam savaşı veriyor, vermesinde de ruhlarımız… Ya ruhlarımız… Bence çoktan ölmeye başladı bile! Âşık olun, aşk olsun hayatımız da kalbinizi pır pır ettiren, aradığınız da sizi mutlu eden, heyecanlandığınız, “görsem birazcık” dediğiniz, aşk olsun! Nalân şarkısının sözünü yazdıran, ızdırap, çaresizlik, duyguların karmaşası olsun, olsun ki hala ruhlarımızın yaşamaya çalıştığını fark edelim. Şimdi, belki kiminiz “aman… Herkes sahtekâr olmuş, nerede o eski aşklar” diyeceksinizdir ya da “bizden geçti” diyeniniz bile olacaktır… Evet, eski aşklar yok elbet, çünkü o sevdaların aşk olmasının nedeni de ulaşamamak, bir araya gelememekten değil miydi? Eğer, Leyla ile Mecnun kavuşsaydı, acaba efsane aşk günümüze kadar dilden dile dolaşır mıydı? Aşkın, zaten temelinde kavuşamamak, özlem yok mudur? Acılar, aldatmalar, ihanetler, çaresizlikler, kalp ağrıları çeksek de günün sonunda ruhumuzun yaşadığını hissetmiyor muyduk? Hepimiz, böyle aşklar geçmişte mutlaka yaşamışızdır. O zamanlar acı çekseniz de aşkın heyecanı bütün benliğinizi kaplamıyor muydu? Bedeninizle birlikte ruhunuzun da yaşadığını hissetmiyor muydunuz? Biliyor musunuz? Aşk ortalama iki yıl süren cinsel bir hazdır ve bu hazın yerini eğer devam eden bir ilişkiniz varsa sevgi, saygı, dostluk alır işte bunun da tadına doyulmaz ve biliyor musunuz? Eğer âşık olmayı kafanıza taktıysanız yani ruhunuz bir sevda yaşamak istiyorsa, işte o zaman ilk gördüğünüze âşık olabiliyorsunuz. Sanmıyor, o dönemde doğru insan sizin için o oluyor. Belki aşkın büyüsü bittiğin de asla yüzüne bakmayacağınız bir karaktere âşık olduğunuz dönemde yoğun duygular besliyorsunuz. Bu ne acizlik, ne ahmaklık, ne de zayıflıktır. Bu hissettiğiniz aşkın en doğal, en yalın halidir. Ve eğer bu aşkta ruh ikizinizi bulduysanız sonsuz kadar yoldaşınız, yok sadece ruhunuzun haz duygularının bir oyunuysa “ben ne aşklar yaşadım” diyerek anılarınızın arasın da yerini alan bir tecrübe oluyor. O yüzden aşk olsun! Olsun ki ruhunuz da hala yaşadığını fark etsin. Yoksa hepimiz, birer ruhu alınmış bedenler olarak, bu dünyanın kahrını çekmeye devam ederiz. Bir yerde okumuştum “eğer âşık değilken sevişmişseniz, ben seviştim demeyin, sadece bütün canlıların içgüdüsüyle davranmışsınızdır” Güdünüzle değil gerçekten ruhunuzun istediği hazzı yaşayın. Bugün aşkı anlatmak istedim. Şuan da hepimizin yaşaması gereken ve bizi hayata bağlayacak en önemli duygu, insan olduğumuzu bize hatırlatan tek gerçek… Şimdilik her zaman olduğu gibi hoşça kalın, akıl ve ruh sağlığınızı korumaya çalışın! Seray LEVENT ÖZGECAN ÇOCUK YUVASI ve KULÜBÜ 1505647430754_IMG_1894.JPG 0322.4582496-4583053 http://www.ozgecancocuk.com http://www.facebook.com/ozgecancocuk

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Dünün Ardından…

UYANIŞ...

Kayıp Nesil...