Hiç Sevmeyi Denediniz Mi?
Hiç Sevmeyi Denediniz Mi?
Her zaman hayatın aslın da bir boşluk olduğunu düşünmüşümdür. Bizler de o boşluğu dolduralım diye varlığımızı göstermeye çalışıyoruz sanki…
Biliyor musunuz? Ki biliyorsunuz, bu boşluğu iyi işler yaparak da kötülük abidesi olarak da bir şekilde dolduruyoruz, nihaiyi sonuç belli…
Geri dönüşü olmayan başka bir boyuta göçüp gitmek…
Belki de canlının varoluşunun iki nedeni vardır kötü ya da iyi olarak dünyadaki vazifesini tamamlayıp, ne kadar inkâr etsek de, korksak da gideceğimiz tek varış noktasına varmak…
Bu aralar bunu çok düşünür oldum. Kim bilir, belki sürekli ölüm haberleri duymam, hastalığın artık insanların ruh sağlığını bozduğunu görmem ve anlamsız etnik, dini kökenlerin sanal âlemde birbirleriyle yaşadıkları gerginlikler, böyle düşünmeme neden olmuştur.
Ve şunu kendime sordum “İnsanlar hiç mi, bir canlıyı sevmeyi denemek istemiyorlar?”
Hiç, sümüklü bir çocuğu sevmeyi denediniz mi?
Yahut sadece karşılığı sevgi olabilecek tek beklenti için, bir insanı koşulsuz şartsız kabul ettiniz mi?
Sokakta yaşayan hayvanların size yanaşmasına sevgiyle karşılık verdiniz mi?
Bir tanıdığınızın etnik kökenine, dini inancına bakmadan onunla sohbet edebildiniz mi?
Kardeşinizi, arkadaşınızı, evladınızı, eşinizi, dostunuzu hiç yargılamadan dinlediniz mi?
Hata yaptığını düşündüğünüz bir sevdiğinizi, dinleyip yargılamak yerine hatasıyla onu kabul ettiniz mi?
Peki, hiç akıl vermeden derdi olanın sadece derdini dinlemeyi becerebildiniz mi?
Size yanlış yapan bir insanı, hiç affetmeyi denediniz mi?
Aylarca görüşmediğiniz arkadaşınıza sitem etmeden telefonu açabildiniz mi?
Ya, bencilliğiniz yüzünden başka bir insana zarar verebileceğinizi, onun duygusal hayatını alt üst edebileceğini düşünüp “ben ne yapıyorum, anlık zevklerim adına bir canlının dünyasını paramparça ettim” diyerek vicdanınızın sesini duyabildiniz mi?
Her şeyden önemlisi ağlayanla ağlamayı, gülenle gülmeyi becerebildiniz mi?
Sahi, siz aslında kendinizi sevdiniz mi?
Bana kalırsa bütün bunların hiç birini beceremedik, eğer sevmeyi becerebilseydik önce kendimizden başlamalıydık.
Neden mi?
Ben kendimi seversem, incinmek istemem ve incitmem,
Ben kendimi seversem, haksızlığı kabul etmem. O zaman haksızlık yapmam,
Ben kendimi seversem, bir insanın duygularımla oynamasına izin vermem. Hal böyle olunca kimsenin duygularıyla oynamam,
Ben kendimi seversem, kimsenin dinime, etnik kökenime, giyimime-kuşamıma müdahale etmesine izin vermem. Öyle olunca da kimseye karışmam,
Ben kendimi seversem, bir gün öleceğimi bilirim ve arkamdan “iyi ki öldü” denmesin diye insani hatalarımla, iyiliği seçmeye çalışırım.
O yüzden, önce kendinizi sevin. Bu sevgiyi bencillikle sakın karıştırmayın, bencil insanlar duygusuz, merhametsiz, çıkar peşinde koşan, menfaati için her yolu mubah sanan insanlardır…
Ve artık gençlik evrensel düşünceye sahip bir toplumu oluşturmaya başlamışken; sevgisizliğin, ayrıştırmanın, bencilliğin ilkel bir duygu olduğunu kabul etmek, inanın kötülüğü seçmekten daha kolaydır.
Tercih sizin, ya kötülüğü seçip bu dünyada ki hayatınızın boşluğunu kirletip yaşayacaksınız ya da iyiliklerinizle boşluğu cennet bahçesine çevireceksiniz.
Biliyor musunuz? İki şekilde de gideceğimiz yer belli…
Gülme, sevgi, mutluluk ve iyilik bulaşıcı bir hastalıktır. Dilerim ki herkese bu hastalık bulaşır.
Şimdilik her zaman olduğu gibi hoşça kalın, akıl ve beden sağlığınızı korumaya çalışın!
Yorumlar
Yorum Gönder