Ne Acı...

Ne Acı… Bir ülkenin vatandaşı olun ve her zaman olduğu gibi kendi başınızın çaresine bakmaya mahkûm edilin… Kocaman devletiniz, herkesin kıskandığı hükümetiniz olsun ve siz hastalıkla, yoklulukla sınanmaya devam edin… Aylardır dünyayı kasıp kavuran minnacık bir virüsle hayatta kalma mücadelesi veriliyor. Ülkeler kendi çapında türlü türlü önlemler alıyor, salgını hafifletme adına, halkını açlığa sürüklemeden çareler bulmaya çalışıyor ve yaptıkları hatalı davranışlardan geri dönüp önlemleri değiştiriyorlar. Anlayacağınız onlar şuan da salgınla mücadele ediyor ve aşı bulma telaşı için de süreci en hafif bir şekilde atlatmaya çalışıyorlar. Peki, biz de ne oluyor? Koca bir hiç! Zaten aşı çalışmaları yapabilecek ne bir bütçeye sahibiz ne de böyle bir merkezimiz kaldı. Bilimsel çalışmaların hiçe sayıldığı, inançlara milyonların bağlandığı, bununla birlikte hasta olanların kendi haline bırakıldığı gibi artık yokluğun dibini gördüğümüz bir sürecin için de boğulup duruyoruz. Aylardır kıraathaneler, sinemalar, tiyatro salonları, oyun merkezleri, internet kafeler, servis ya da yemek şirketleri, adını unutmuş olduğum bütün işyerleri kapalı ve bu insanlar aile geçindirmeye çalışırken, hayatını idame etme peşinde. Şimdi de kısıtlamalar. Hoş kısıtlamaların içeriğini algılayabilmemiz için neredeyse bir gün uğraştık, çünkü kimse ne olduğunu bir türlü anlayamadı. Ben bu kısıtlama için “sabah koşanlarla, akşam coşanların kısıtlaması” diyorum. Şimdi ne oldu? Allah’ınızı severseniz akşam eğlence ya da içkili lokantaların iki saat erken kapanmasıyla sorun çözüldü mü? Ayrıca artık kimde doğru düzgün para var da, kaç defa böyle mekânlara gidebilir? Hiç mi? Diğer ülkelerin salgın politikasını takip etmiyorlar. Bu karmaşayı yaşayacağımızı bilmiyorlar mıydı? Sağlıkçılar aylardır “yeter artık” sinyalini verirken, doğru konuşan sağlıkçıya soruşturma açmaktan başka ne yaptınız? “Ekmek bulamıyoruz” diyen dernek başkanına zorla özür diletmek, “abartmayın, çayınızı için” cevabı vermek, olacakları, olanları ört bas ediyor muydu? Hasta insanları toplu taşıma araçlarıyla evlerine yollamak, “kendi kendini karantinaya al” demekle, bizim sağlık sistemimiz ne kadar güçlüymüş gördük! HES ile işlem yapılıyor ya da iş yerlerinde çalışanlardan isteniyor, şimdi de bu moda oldu, iyi de kardeşim kendini hasta hisseden doktora gitmez ve tanı konmazsa bunu sistem nasıl görecek? Ayrıca herkeste etkisi farklı olan bir virüsten bahsediyoruz. Virüsü taşıyanın bile fark etmeyeceği lanet bir salgın. Benim tavsiyem bu sisteme de güvenmemeniz. Şuan da aktif iş yerleri panikte, haklılar kapandıktan sonra yaşadıkları/yaşadığımız maddi sıkıntıyı tekrar yaşama endişesi… Siz ne kadar “yok bizim için değil” deseniz de öyle güvensiz olduk ki her an her şeyi bekliyoruz. Ne acı değil mi? Yaşadığın topraklarda seni idare edenlere güvenememe… Yine yalnızız, yine biçare… Anlayacağınız yine sınıfta kaldık hem iktidarıyla, hem yerel yönetimiyle… Bir tarafta açlık, bir tarafta hastalık buyurun hangisini seçerseniz? Ama ülke uçuşa geçti, yollarımız, köprülerimiz yapıldı, fabrikalar açıldı, sanayi hopladı zıpladı, Tabi ki yerseniz! Şimdilik her zaman olduğu gibi hoşça kalın, akıl ve beden sağlığınızı korumaya çalışın! Seray LEVENT ÖZGECAN ÇOCUK YUVASI ve KULÜBÜ 1505647430754_IMG_1894.JPG ‪0322.4582496-4583053‬ http://www.ozgecancocuk.com http://www.facebook.com

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Dünün Ardından…

UYANIŞ...

Kayıp Nesil...