Heyoo Kısıtlamalar Esnedi!
Heyoo Kısıtlamalar Esnedi!
Esnedi de ne oldu?
Bir sihirli değnek dokundu ve her şey düzeldi mi?
Ortalama iki yıldır evine beş kuruş para getiremeyenler, kısa ödenek ya da ücretsiz izinle geçinmeyen çalışanlar, artık maddi-manevi sıkıntıdan cinnet geçirip canına kıyanlar…
Bütün bunlar bir lafla bitti mi?
Yine beceremediniz!
Bir taraftan yoklukla savaştırdığınız, bir taraftan Türk halkının değerlerini yok ettiğiniz, bir taraftan mafya-devlet ilişkisini bütün dünyaya gösterip, güçlü Türk ulusu kimliğimizi madara ettiğiniz yetmiyormuş gibi adamın alaycı konuşmalarını sineye çektiğiniz için ve şimdi sıralamayı unuttuğum birçok edepsizliğiniz için, sizi ne gelecek ne geçmiş affetmeyecek!
Haa bu arada bütün bunlara müsaade eden bizi temsil edenler sizde onlar kadar beceriksizsiniz…
Ne oldu kademeli normalleşmeye geçtik… Ne oldu?
İnsanlar neredeyse yıllardır borç harç ayakta kalmaya çalışırken oluk oluk piyasaya para mı, dağıtacak?
5 Nisan paketlerini bilen bilir, şu an ki durumumuz çok daha vahim… O dönemde dolarla çalışanlar perişan olmuştu, ya şimdi…
Türk halkının ekonomisinin toparlaması için en az beş yıl gerekir, diye düşünüyorum.
Düşman sizin içinizden olursa, insan ne savaşmak ister, ne de geleceğe dair umutları kalır.
Esnaf olanlar bilir, geçim derdinden çoğumuz devlet ödemelerini salgının yoğun olduğu dönemlerde yapamadık, haliyle biriken borçlar boyumuzu aştı. Sosyal devlet, sosyal belediye bu durumlar da halkına sahip çıkar değil mi? Hele, dünyanın kıskandığı bir ülkeysek…
Bizimkiler de aynen böyle yaptı, ya icraya verdi ya da mallarına tedbir koydu. Var olsunlar sağ olsunlar!
İnsanlar borcunu ödemek için şimdi malını bile satamıyor, bu nasıl bir sistem benim aklım artık hiç bir şeye ermiyor.
Ben yine sisteme çok öfkeliyim, o yüzden size arkadaşlarımın yolladığı bir alıntıyla olayın özetini geçmek istiyorum.
“İzmir’in gecekondu semtlerinden birinde büyüdüm. Basmahane ile Ballıkuyu arasında bir yerdi. Kocakapı Mahallesi derlerdi. Üç katlı bir evin bodrum katıydı. Evimizin tek göz odasında oturduğumuzda, yoldan geçenlerin ayaklarını görürdük sadece.
Bir oda, bir salon ve bir de boş bi yer vardı ortada. Toplam elli metrekare. Mutfaktan bahçeye çıkılırdı. Küçük bir bahçesi vardı arkada. Bu daracık alana da, üç küçük yer ilave edilmişti. Tuvalet, banyo ve kömürlük. Evin dışında kalıyordu yani bunlar.
Babamı çocuk yaşta kaybedince, annem babamdan kalan dul maaşı ile bizi geçindirmeye çalışırdı. Çok zorlanırdı tabi. Bu yüzden yazları bizi alır, Salihli’nin Tekelioğlu Köyü' ne götürürdü. Orada geçirirdik yaz tatillerini biz. Dönüşte de kışlık erzaklarımızı alır dönerdik.
Her yıl Haziran ayı geldiğinde, İzmir’den köye doğru yolculuk başlardı.
Annem evden çıkmadan önce, tüm hazırlıklarını tamamlar ve en son bir kuzu ciğerini de ipe bağlayıp, bizim tuvaletin çukurunun üzerine asardı.
Eylül’ de okullar açılmadan hemen önce, köyden ayrılıp tekrar evimize dönerdik. Köyden döndüğümüzde foseptik çukurunun tertemiz ve bomboş olduğunu görürdük.
Bir gün anneme sordum:
"Anne neden bunu yapıyoruz?"
O da şöyle açıkladı:
"Asılı ciğere bir müddet sonra kurtçuklar üşüşür. Ciğeri yer çoğalırlar. Onlar çoğaldıkça ciğer azalır. Bir gün kurtçuklar ciğeri bitirir aşağıya düşerler. Bu sefer oradaki pislikleri yemeğe başlarlar.
Kurtçuklar yine çoğalmaya başlarlar; bu defa da oradaki pislikler azalır. Gün gelir o pislikleri de bitirirler. Aç kalan kurtçuklar en sonunda birbirlerini yemeğe başlarlar...
Nihayet onlar da biter ve kuyu tertemiz olur...”
Ve…
Aç kalan kurtçuklar birbirini yemeye başladı.
Şimdilik her zaman olduğu gibi hoşça kalın, akıl ve beden sağlığınızı korumaya çalışın!
Seray LEVENT
ÖZGECAN ÇOCUK YUVASI ve KULÜBÜ
1505647430754_IMG_1894.JPG
0322.4582496-4583053
http://www.ozgecancocuk.com
http://www.facebook.com/ozgecancocuk
Yorumlar
Yorum Gönder