Silsileyle Gelen Zorbalık…
Neden, insanlar çocuklarda daha da fazla gün gün çoğalan zorbalığa bu derece şaşkın, aslında çok da anlamış değilim. Zira bağıra bağıra… Göstere göstere gelen bu toplumsal hastalığın ilk sinyallerini, bizi yönetenlerden görmediniz mi?
Her gün haberlerde, A partisi B partisi hiç umurumda değil, bir yöneticinin vatandaşı azarlamasıyla karşılaşmadınız mı? Ve hatta toplantılarda bağıra bağıra, yaşa başa, haklıya haksıza bakmadan hakaretlerin uçuştuğuna şahitlik etmediniz mi?
Her şeyi bırakın, sokakta saçma sapan nedenlerden birbirini döven ve hiçbir ceza almadan hayatına devam edenlere ne demeli?
İtibarsızlaştırılan öğretmenler, doktorlar… Aslında toplum için uğraşan bütün meslek mensupları… Onların yaşadığı zorbalıklarda “aferin, iyi yapmış” diyerek, alkış tutan yöneticileri hiç fark etmediniz mi? Bununla birlikte vasıfsız devlet memurundan bile bizi nasıl korkuttuklarına tanıklık bile yapmadınız mı?
Bu zorbalığın görünen başlangıcıyken, bir de evlerin içine girdiğimizde asıl dinamiğin orda patladığını, nasıl fark etmediniz?
Eskiden eşler gerçekten bir nedenden ayrılırken, şimdi düzeltilebilecek ya da tölere edilebilecek saçma sapan nedenlerden, ne çok ayrılıyor ve çocuk iki arada bir derede yaşamını sürdürmeye çalışıyor görmüyor musunuz? Allah’ınızı severseniz bu da mı dikkatinizi çekmedi? Türkiye’de sayıları azımsanmayacak kadar bekâr anneler, hayat öfkesiyle beraber ve hatta bazen baş belası gördükleri, adı büyütme olan, bir girdabın içinde hastalıklı çocuk büyütmekte. Ondan sonra zorbalık neden çoğaldı diyoruz?
Mevzu çok basit silsile ardı ardına devam eder.
Geçen gün kendini bilmez adına uzmanım diyen bir hanım, “çocuklarınızı yuvaya verecekseniz o zaman yetiştirme yurtlarına versin, çocukların bu durumu yuvaya gittikleri için böyle demiş.” Hadi oradan… 1994’den bu yana mesleğin içinde , son 10 yıldır görmediklerimi, sizin yanlış bilgilerinizden, sevgisizliğinizden ve evlat sorumluluğunu beceremediğinizden görmüş biri olarak, ebeveyn olmayı becerememenin hesabını bizlere kesemezsiniz. Önce insan olun ki sonra çocuk yapın!
Peki, artık olan olmuş. Söylenmeyi bırakıp aslında vaziyeti iyi irdeleyip bundan sonra ne yapmamız gerektiğini düşünme zamanımız geldi, geçiyor bile…
Son yıllarda Türkiye’de nereye baksak “zorbalık” kelimesi karşımıza çıkıyor. Okullarda öğrenciler arasında, iş yerlerinde çalışanlar arasında, sokakta en küçük bir tartışmada… Kimi zaman fiziksel, kimi zaman sözlü, kimi zaman da sosyal medyada sanal maskelerle yapılan saldırılar… Peki, biz nasıl bu noktaya geldik?
Öncelikle kabul etmek gerekir ki zorbalık bireysel bir karakter sorunu değil, toplumsal bir aynadır. Aynaya baktığımızda gördüğümüz şey, içinde yaşadığımız ekonomik sıkıntılar, aile yapısındaki yaralar, eğitimdeki eksikler ve medyanın şiddeti sıradanlaştıran dili. Çocuk, evde sürekli kavga ve şiddete tanık oluyorsa, okulda sadece sınav başarısıyla değerlendiriliyorsa, televizyonda ve sosyal medyada öfke ve saldırganlık alkışlanıyorsa… O çocuk nasıl empati kursun, nasıl sabırlı olmayı öğrensin?
Psikolojik boyutu da az değil elbette. Özgüveni zayıf, değersizlik duygusuyla büyüyen bir genç, üstünlük sağlamak için en kolay yolu seçiyor: Başkasını aşağılamak. Empati yoksunluğu, öfke kontrolünün olmaması, aidiyet arayışı derken zorbalık, gençler arasında adeta “güç gösterisi” ne dönüşüyor.
Türkiye’de zorbalığın artışı, yalnızca bireysel değil aynı zamanda toplumsal ve yapısal dinamiklerle bağlantılıdır... Sizi yönetenler ki bu kim olursa olsun, şiddeti mubah gösterir, normalleştirirse ve bunla ilgili ciddi yaptırımlara gitmeyip, temel insani eğitimleri mış gibi vermeye devam ederse, hala şiddeti, silahı, töre kavgalarını normalleştiren medyayı kontrol altına almazsa, bu hikâye hiç bitmeyecek.
Özetle: Türkiye’de zorbalığın artışında ekonomik sıkıntılar, sosyal kutuplaşma, aile içi şiddet, eğitimdeki eksikler ve medya etkisi başlıca faktörler. Çözüm ise yalnızca bireysel değil, aileden eğitime, medyadan devlet politikalarına kadar çok boyutlu bir müdahale gerektiriyor.
Çözüm var mı? Elbette var. Ama kısa vadeli değil, köklü ve çok yönlü çözümler… Okullarda sadece matematik, fen değil; empati, duygusal zeka, öfke kontrolü dersleri de olmalı. Öğretmen, rehber öğretmen ve psikolojik danışman sayısı artırılmalı. Aileler, çocuklarına yalnızca karnelerini değil, duygularını da sormalı. Medya, şiddeti kahramanlaştırmaktan vazgeçmeli. Gençler, boşlukta değil; sporla, sanatla, gönüllülük projeleriyle meşgul olmalı.
Unutmayalım: Zorbalık sadece mağduru değil, toplumu da yaralıyor. Zorbalar güçlendiğinde, toplum zayıflar. Çocuklarımızın yarın birbirine omuz veren, saygılı bireyler olmasını istiyorsak; bugün bu sorunla yüzleşmeli ve birlikte çözüm üretmeliyiz.
Çünkü zorbalık kader değil; önlenebilir bir toplumsal hastalık. Yeter ki görmezden gelmeyelim.
Şimdilik her zaman olduğu gibi hoşça kalın, akıl ve beden sağlığınızı korumaya çalışın!
Seray LEVENT
ÖZGECAN Çocuk Yuvası ve Kulübü
0322.4582496-4583053
www.ozgecancocuk.com
https://www.facebook.com/ozgecancocuk
Yorumlar
Yorum Gönder